Pazar, Aralık 30, 2007

Mutlu Yıllar

Sağlıklı,
Bereketli,
Huzurlu,
Mutlu,
Güzel bir yıl herkese.

Pazar, Aralık 23, 2007

Enerji

Nükleer enerji yasası onaylandı.
  • Amerika 'nın 1978'den bu yana yeni nükleer santral inşaa etmediğini,
  • Bir nükleer santral kapatma maliyetinin inşaa etmekten 8 ila 10 kat daha pahalı olduğunu,
  • Nükleer atıkların bertaraf edilmesi için hala güvenli bir yol bulunamadığını ve atıkların depolandığını,
  • Nükleer santrallerin aslında atom bombası hammaddesi olan plütonyumu üretmek için yapılan çalışmalarda ortaya çıkan ısının değerlendirilmesi amacıyla kurulduğunu, yani aslında bir yan iş olduğunu,
  • Türkiye'nin rüzgar ve su gücü ile tüm elektriğinin sağlanabileceğini bilmiyorduk, maalesef yeni öğrendik.

Cumartesi, Aralık 22, 2007

Güzel bir yıl ve mutlu bir bayram herkese

Sağlıklı, huzurlu ve bereketli yeni bir yıl ve bayram dileklerimizle...

Çarşamba, Aralık 12, 2007

Aile


Büyük aile ne güzel, hele bir de huzur varsa, değme tadından yenmez.
Eski büyük ailelerin yerini çekirdek aile alıyor.
Ama ayçiçeğini de büyütmek için çekirdek gerekiyor.
Arada biraraya gelinse de büyük aile güzel oluyor :)


Çarşamba, Aralık 05, 2007

Merak

Herkeste bir merak,n'oldu diye?
Var bir cevabım;artık geriye dönüp olayları ve kişileri konuşamayız,
ileriye bakıp fikirlerimizi ve yapacaklarımızı konuşacağız.
Lakin biliniz, geçmiş dönemde bizde hiç değişiklik olmadı.

Cuma, Kasım 30, 2007

Raporlar

İş hayatında bir sürü bilgi toplanır, rapor yazılır.
Hazırlanan bilgi veya rapor, değerlendirilmiyorsa, bir sonuca etki etmiyorsa hiçbir faydası yoktur.
Onca emek, zaman ve para boşa gitmektedir.
Bilgilerin toplandıktan sonra bir karara varamayan, bundan bir sonuç çıkaramayan yönetici "patinaj yapan" yöneticidir.

Facebook

Feysbuk'un yararlarından biri de arkadaşlarının doğumgünü görebiliyorsun, bu da, unutma riskini azaltıyor.
"İddaaya girerim acı patlıcanı kırağı çalmaz",
"Facebook'da keşkül seven 500.000 kişi bulabilirim" .... gibi, abuk sabuk grupların dışında böyle faydaları da var.
Sanki 500.000 kişi bulunca madalya takacaklar.
Ama sonuçta feysbuk güzel bir fikir ve en önemlisi maddi değer bulan ve yaratan bir fikir.

Perşembe, Kasım 29, 2007

Teşekkürler

Yeni gelişmeler dolayısıyla telefonla arayan, mesaj atan "dost" lara en içten sevgilerimle. Sizin gibi değerli insanların varlığı insana güç katıyor. Tanrı herkese yardımcı olsun ve yolunu açık etsin.

Çarşamba, Kasım 28, 2007

Günün Sözü - (27 Kasım)

"Altın, yere düşünce değerinden bir şey kaybetmez."

Pazar, Kasım 25, 2007

Dilini kaybetme benliğini kaybetmezsin

Dünyada egemen devlet, kültür hangisi ise o dilini yerleştirmeye çalışır çünkü dilini kaybeden benliğini kaybeder.
Fransızlar Cezayir, Fas'ta, İngilizler Hindistan, Pakistan, Amerika'da bunu yapmışlar.
Bu yüzden o ülke halkları için eski hakim ülkelerin dilleri birinci plandadır.
Büyük Atatürk dilimizi korumak için Türk Dil Kurumunu kurmuştur.
Güzel Türkçemize birçok kelimeyi bizzat kazandırmıştır; üçgen, kare, Danıştay, Kurmay... onun dilimize kazandırdığı kelimelerden bazılarıdır.
Bu konuda çok güzel kitaplar yazan Oktay Sinanoğlu hocanın kitapları hararetle tavsiye edilir.

Perşembe, Kasım 22, 2007

Deprem

Kandilli Rasathanesi Müdürü Gülay Altay, Marmara depreminin yakın olduğundan bahsediyor. 1999 depreminden bu yana yapılan araştırmalar bir "felaketi" işaret ediyor.
1999 yılında gerçekleşen deprem Japonya'da olsa ölü sayısı 100'ü bulmazdı.
Oysa biz binlerce insanımızı toprağa sakladık.
Bilim adamları yıllardır uyarıyor. O tarihten bu yana yetkililerin yaptığı en önemli iş deprem yaralarını sarmak için vergileri arttırmak ve sabitlemek oldu.
Vatandaşlarımız kendileri önlem almaya çalışıyor, vakti hali iyi olan sağlam evlere çıktı, olmayan elindeki ile idare etmeye çalışıyor.
Depremde yıkılacak binlerce binanın ve canın günahı onları yapan kadar, buna izin veren "aymaz" ların da olacak.
Ve inanın bana bu Allahın takdiri değil bizim ihmalkarlığımız olacak. Çünkü; "Tedbir kuldan tevekkül Allah'tan" diye çok güzel bir söz var.

Pazartesi, Kasım 19, 2007

Ailece Abant'ta

Kızım cumartesi akşamı Abant'ta bir arkadaşı ile oynarken düşmüş, hemen etrafına toplanmışlar.
Büyükler sormaya başlamışlar; "İpek, nasılsın, sana nazar mı değdi ?".
İpeğin verdiği cevap; "Hayır, arkadaş değdi" :)



Cuma, Kasım 16, 2007

Sigara

Bu sayfadaki sigara içen resmime aldanmayın. Aramızdaki sıcak ilişki biteli 6,5 yıl oldu.
14 yıl severek içtiğim sigarayı bırakmama sebep kuvvetli öksürük oldu.
Doktora gittim, tahliller filan derken 1 hafta geçti, bu esnada da sigara içmedim.
Sonunda rahatsızlığım "reflü" çıktı ama ben de; " Madem bir haftadır içmiyorum, bari içmeyeyim" dedim.
Sigarayı bıraktığım günleri sayma bittiğinde de sigarayı tamamen bırakmış oldum.
Sigaranın en önemli, etkin zararı bence, yorgunluk yapması. Diğer zararları zaten herkes biliyor.
Daha kaliteli bir hayat için sigarasız günlere

Perşembe, Kasım 15, 2007

İş lideri

İş lideri; Sorumluluğu altındaki ekibin potansiyelini performansa çeviren insandır.
İş liderinde olması gereken özellikler;

  1. Vizyon,
  2. Ahlaki değerler,
  3. Yeterlilik,
  4. Kararlılık,

Prof.Dr.Acar Baltaş'a göre profesyonel yöneticiler ekibini yönetirken "Bahçıvan İlkesi" ile yönetmelidir.

Nedir bu ilke?

Bahçıvan, her bitkiyi, özelliklerini bilir, onun ihtiyacına göre bakım yapar. Kimi bitki güneş severken, kimisi sevmez. Kimi az su ile yetinir, kimi bol su sever. İşte bir bahçıvan tüm bu özellikleri bilir, hiç birini diğeri ile kıyaslamaz, ona göre, onun gelişimi için çalışır. İşte buna "Bahçıvan İlkesi" denir.

Kaynak:Prof.Dr.Acar Baltaş

Küresel Yönetici

Küresel Yöneticilerin 4 temel özelliği;
  1. Merak,
  2. Hoşgörü,
  3. Sabır,
  4. Cesaret

Cem Kozlu'dan alıntıdır.

Sanırım tüm yönetici ve adayları için geçerlidir.

Salı, Kasım 13, 2007

Cesur insan özgür insan, özgür insan cesur insan

Cesaret, bütün zorluklar ile her durumda savaşmaktır, hatta olmayanı oldurmaya çalışmaktır. (Clemenceau)
Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık da ölüme götürür. (Seneca)
Cesaret kuvvetle birleşince büsbütün artar. (Aristoteles)
Cesaret on kısımdır, biri korkmamak, dokuzu dikkat ve ihtiyattır. (Hz.Ali )
Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekanın kullanılmasıdır. (Eflatun)
Cesareti olmayan insan, keskin kenarı olmayan bıçağa benzer. (Benjamin Franklin)
Doğru olan şeyi gördüğü halde yapamamak cesaretsizliktir. (Konfüçyüs)
Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir. (Napolyon)
Hiç bir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye ümit beslemesin. (Schiller)

Alık Garson

2005 yılı Eylül ayı. Şirket yemeği için Florya'nın ünlü lokantalarından birindeyiz. Müdürümüz yeni görevi nedeniyle yapılan bu yemek için teşekkür konuşması yaparken bir gürültü duyuluyor, konuşmanın bitmesinden birkaç dakika sonra alçı tavan büyük bir gürültü ile çöküyor. Büyük bir şans eseri birkaç küçük yaralı ile olayı atlatıyoruz. Yaralılar arasında kafasına daha sonra 3 dikiş atılan ben de varım.Dışarı çıkamıyoruz çünkü kapıya ulaşamıyoruz. Arkamızda bulunan cam, sandalye ile kırılıyor ve dışarı kendimizi zor atıyoruz. Kafamdan kan akarken, elimle kanı durdurmaya çalışıyorum. O esnada bir garson yarı şaşkın, yarı alık halde soruyor;
"Abi, oturacaksanız masa düzenleyelim".
Yok almayayım öküzcan, şimdi hastaneye gitmemiz lazım.

Pazartesi, Kasım 12, 2007

Benjamin Franklin'den

Zamanı boşa harcama, çünkü zaman yaşamın kendisidir.

Beşinci Mektup

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

Ümit Yaşar Oğuzcan

Salı, Kasım 06, 2007

Trafik ve Matematik

Ortalama günde 3 saat, haftada 15 saat, ayda 60 saat, yılda 720 saat yani yılda 30 gün (bir ay) trafikte geçiriyorum. Hayır otobüs veya servis şöförü değilim. Normalde harcamam gereken zamanın iki katını trafikte harcıyorum.
Dahi yöneticilerimiz zamanında iyi plan ve uygulama yapamadıkları için trafik keşmekeş halde. Normalde yolda en fazla 360 saat harcamam gerekirken trafikte maalesef daha çok kalıyorum. Neler yapabilirdim kalan 360 saatte;
Kızımla daha çok oynar,
Karımla, sevdiklerimle daha çok sohbet eder,
Arkadaşlarımla daha sık rakı içer,
Daha sık çimlere basar,
Daha çok uyur,
Daha çok, istediğim herşeyi yapabilirdim.

Örgüt

"Örgütlü topluluk örgütsüz çoğunluğa hükmeder."
Lenin'e ithafen

İnönü ardından

Mütevazı, ilkeli, güleryüzlü, tutarlı... bir politikacı için fazla artı özellikler bunlar.
Rahmetli Erdal İnönü Türkiye'mize renk katmış, faydalı olmuştu.
Bu ülkeye faydası olan ve toprağa saklanmış herkes gibi, babası da, o da ışıklar içinde yatsın.

Pazartesi, Ekim 29, 2007

İz bırakmak

Yaşayan canlılar içinde insanı diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri hayata dair “iz bırakma” isteğidir. Ölümlü olduğunu bilen insan,bilinçaltında o hayattan geçtiğini göstermek için bir şeyler yapmak ister. Bu bazen çocukla olur, bazen bir eserle.
Öyle iz bırakanlar var ki tarihte, onları yüzyıllar geçse de hatırlarız.
Belki en önemlilerinden biri, bizi bu ülkede düşman pençesinden kurtaran yüce Atatürk'tür. Sömürgeci güçlere ilk karşı çıkan ve zafer kazanan önder. Bu güzel ve anlamlı günde onu hasretle ve sevgi ile yad ediyoruz.

Pazartesi, Ekim 22, 2007

Gerçek

Gerçek, onu öğrenen için, onu söyleyenden daha yararlıdır.

Blaise Pascal

Pazar, Ekim 21, 2007

Herkesin bir ömrü var

Canlı olan herşeyin bir ömrü olduğu gibi, şirketlerin, o şirkette çalışanların,ürünlerin, markaların da belli bir ömürleri oluyor.
Örneğin bir şirkette çalışanlar;belli bir sürede ya şirketle yolları ayrılıyor, ya da emekli oluyorlar. Sonunda her çalışanın da şirketlerde "bir canlı" gibi hayatları oluyor. Önemli olan bunun bilincine varmak ve bu süreci iyi yönetmek.
Mutlaka her günün akşamı, her gecenin sabahı var.
Sağlıklı ve esen kalmak ümidiyle,

Perşembe, Ekim 18, 2007

Baba ve Kızı



Eskilerden kalan biz söz var.
Kız çocuğu;"Beni 40 gün evden atmayın, ben kendimi sevdiririm" dermiş. :)
Çok da doğru bir söz.
İki fotoğraf arasında 35 yıl var, ama çok da benzerlik var. Solda baba, sağda kızı.
Umarım kızımız, hayırlı ve sağlıklı bir birey olur.
Kalbimiz daima onunla olacak.



Pazartesi, Ekim 15, 2007

Olağanüstü...

Karakterin kaderindir.
William Shakespeare

Cuma, Ekim 12, 2007

Mutlu Bayramlar

Sağlıklı, güzel, mutlu bayramlar.
Herkes sevdikleri ile beraber bir bayram geçirsin.

Kahveci Filozof Metin Dede

Bir de Metin Dedemiz vardı Eyüp'te Şark Kahvesini işleten. Metin Dede hayatımda içtiğim en lezzetli çayları demler, kendi servis yapardı. Kahvenin yanında hemen 50'li yıllardan kalan bir araba uzun zamandır hareketsiz dururdu. Güya Kahve koruma altındaydı, Dede rahmetli olur olmaz yıkıp yerine tespih, dini kitap satan bir dükkan konduruverdiler.
Sen de rahmet içinde uyu Metin Dede, bir dükkanını korumayı başaramadık :(

Filozof Metin Usta

Beyoğlu'nda yıllarını ayakkabı tamirciliğine vermiş bir Metin Ustamız var. 29 yıl bir lostra salonunda çalıştıktan sonra emekli olmuş, kendi mütevazı dükkanını açmış.
Kendisini sık sık ziyaret etmeye çalışır, ayakkabıları büyük bir özenle boyamasını seyrederim.
Çok alçakgönüllü davranır, yaşadığı hayattan rafine sözler çıkarır.
Bugünkü ziyaretimde, çırak bulamamaktan, bulduklarının da fazla kalmadığından bahsetti. Şimdiki gençlerin sabırsızlığını tarif ederken;" Oysa ki ekmek bile çiğnenerek yutulur " dedi.
Ardından ikinci sözünü sarf etti; "İşini iyi yaparsan mağdur olmazsın, Allah işini iyi yapana yardım eder" dedi.
Ağzına, eline sağlık Metin Usta. Sağlıklı, uzun yaşa.

20 yaşım, kolay yaşım


20 yaşındayım bu resimde.

Okul, askerlik, iş, evlilik, çocuk derken zaman vites büyütüyor.

Ve resimlere baktığımızda, zamanın yarattığı erozyonu görüyoruz.

Sonra o güzel(!) şarkı başlıyor;

"Her yaşın ayrı bir güzelliği var."

Perşembe, Ekim 11, 2007

800.yılında Mevlana'dan seçmeler

*Bir çift güzel sözle de olsa iyiliği mükafatlandır.
*İyiliğe yönel, kötülükten sakın.
*Tanrı'nın heran bizi gözetlediğini aklından çıkarma. O, senin her halini bilir. Dilediği yerde seni var ya da yok eder.
*Tanrı için sev ve iyilik et.
*İnsanlara karşı alçakgönüllü, güleryüzlü, tatlı sözlü ol.
*Her işinde sabrı kuşan.
*Kulağını boş söz, ayıplama, kınama, insanları incitme ve hoşlanmadıkları şeyleri onlara duyurma amacı güden sözlerden koru.
*Daha büyük işler başarmak için senden daha şevkle çalışanların çalışmalarını incele.Senden iyilerle yarış.

Salı, Ekim 09, 2007

Şifreler

Her tarafı şifreler bastı.
İnternetten işlem yaparken, sitelere giriş yaparken, şifre, şifre, şifre.
Paranoyak olduk, bir de yeni bir uygulama çıktı; "daha evvel kullandığınız şifreyi kullanamazsınız" diyorlar.
Eh, ben o kadar şifreyi nasıl hatırlayacağım?
Ya bir yerelere yazacağım ve onu da şifreli bir yere koyacağım. :)

“Cım”, "Cim" ekleri...

İnsanlara hitap ederken adlarının sonuna “cım”, “cim” eki katmak, ayrı bir sıcaklık katar sohbete. Bu türlü konuşanlarda dinleyenin kafasında sevgi tomurcukları yeşerir. :)
“Bana değer veriyor” hissi uyanır dinleyenin nezninde.
Bu hitapla başlayan diyaloglar, dinleyenin ikna olması ile sonuçlanır genelde.

Cumartesi, Ekim 06, 2007

İstanbul bugün kurtuldu

İstanbul 84.yıl evvel bugün kurtuldu.
İşgal devletleri "Geldikleri gibi gittiler"
Bizlere bu ülkede özgür yaşama olanağı sağlayan büyük Atatürk ve silah arkadaşlarına rahmet olsun.
Ailemizden o dönemde biri Çanakkale'de, biri Yemen'de şehit olan Aliş ve İbrahim büyük dedelerimize de rahmet olsun.

Başarı

Başarı asla bireysel değildir. Ben bireysel başarıya inanmıyorum.
Maratoncu bile 40 küsür kilometre koşar ama onu destekleyen ailesi,
sponsoru, taktik veren, onu hazırlayan antrenörü, kısaca bir sürü emek veren insan vardır. Başarılı kişinin en önemli özelliği başaracağına olan inancı ve çalışmasıdır. Gerisi ayrıntıdır.

Sarışın sever yurdum insanı...

Yurdum insanı kadının sarışın olmasını sever.
Bir bakıyorsunuz esmer bir kadın, kapkara kaşlar, sapsarı saçlar.
Hadi beyaz tenli bir kişi olsa bir derece ama, aksi olunca, biraz iğreti oluyor.
Değişiklik güzel, ama uyumlu olduğu zaman göze daha çok hitap ediyor.
Bir de gelir seviyesi artınca sarışınlığın derecesi de artıyor sanki.
Gazetelerin cemiyet sayfalarına baktığında bunu gözlemliyebiliyorsun.
Her neyse herkes nasıl mutlu oluyor ve kendini beğeniyorsa öyle giyinsin, boyansın.
Ama sonuçta mutlu olsun.
Herkese çooook mutlu bir bayram dileklerimle...

Çarşamba, Eylül 26, 2007

Bir yastıkta kocayın inşallah...

Önce yastıklar iki oldu.
Yastıkların ayrılmasıyla boşanmalar arttı.
Eskiden,evli çiftlerin tek uzun bir yastığı olurdu, bu yüzden “bir yastıkta kocayın” derlerdi.
Ama önce yastıklar ayrıldı, sonra çiftler.
Sırada yorganlar var, yorganlar da ayrılırsa, boşanmalar daha da artacak.
Oysa ne yastıklar, ne yorganlar, ne de eşler ayrılsın.
Daima beraber, daima paylaşarak büyüsün beraberlikler.

Benim bir Dayım vardı

Benim bir dayım vardı,
Dayı gibi,
Dalyan gibi,
Yeşil gözlü, yakışıklı,
Otuz altı yaşım
Hiç görmedim
Kızdığını,
Somurttuğunu,
Azarladığını birini,
Hiç duymadım
Kırıcı sözünü,
Şikayetini,
Sonra bir gün dediler dayın hasta,
Önemliymiş hastalığı,
Nasıl olur ?
O’na yakışmaz hastalık,
O da yakıştıramadı zaten
Sevmedi o hastalığı
Gitsin o hastalık istedik,
Bir daha hiç gelmesin bize,
Ama sinsiymiş,
Kemirmiş canımızı içten içe,
Çekmiş onu yavaş yavaş kendine,
Yaklaştırmış ölüme.
Erken gittin be dayı,
Babam gibi,
Yılmaz dayım gibi,
Daha çoklara vesile olacaktın.
Olduğun gibi,
Benim okuluma,
Murat’ın ismine,
Cansu’ nun kursuna,
Canıtatlı’ nın işine,
Erken gittin be dayı,
Kim sallayacak Beril’i salıncakta ?
İpek gelin olurken kim alacak onu filme,
Kim bize şakalar yapacak ?
Kim toplayacak onca akrabayı, dostu
Biz sana hiç doyamadık.
Hatalısın,
Çok sevdirdin kendini,
Ama çok,
Hatalısın
Erken gittin aramızdan,
Ama çok erken.
Gittiğin yerde rahat uyu,
Öyle güzel tohumlar ektin ki kalbimize,
Onlar hep büyüyecek,
Yeşerecek ve senin çiçeklerin olacak,
Sevgi olacak adı,
Saygı olacak adı,
Aşk olacak adı,
Dostluk olacak adı,
Vefa olacak.

A.AKIN Ekim 2006

Pazartesi, Eylül 24, 2007

Öğrendim ki

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.

Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa,
anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak
arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

ATAOL BEHRAMOĞLU

Çarşamba, Eylül 19, 2007

Mutluluk

"Canulim. Mutluluk bir "resim" gibidir.
Onun tadına varabilmek için biraz uzaklaşman gerekir!!
Çok yakınındaysan, her şeyi iyi göremezsin.
"Ne kadar da mutluyduk" demeye "Ne kadar da mutluyuz" demekten daha fazla alışığız. Mutluluk, "rakı" gibidir!! İçer içmez tadı anlaşılmaz. Şarkılar biraz sonra söylemeye başlanır!! Çok küçücükken, sokaklara veya camların üstüne düşen yağmur damlacıklarını seyretmeyi çıldırasıya severdim. Yirmi senelik bir zamanımı harcadım ben bu ağır başlı zevkin adını: mutluluk koyabilmek için!"

Bedri Rahmi Eyüboğlu; Aşk Mekupları'ndan alıntı

Salı, Eylül 18, 2007

Festivallerden


Uzun yıllar halk dansları oynadım.
Bu camiadan yüzlerce kişiyi tanıma fırsatı buldum.
Her yıl farklı bir ülkeye yapılan gezilerin bambaşka bir havası ve tadı vardı.
Önceleri otobüsle, günlerce yapılan yolculuklar zamanla yerini uçağa bıraktı.
Çok güzel anılar ve dsotluklar var geride.
İşte o festivallerde diğer gruplarla kostüm değişimi yapar, fotoğraf çektirirdik.
Ekteki resim 1995 yılına ait. İspanyol kıyafetleri ile ben, Ayben ve Esra.

Dedi-kodu

Dedikodu hakkında olumlu hiçbir yerde birşey duyamaz, okuyamazsınız.
Zaten kelime kökeni de, anlamı da kötülüğünü ifade eder.
Dedi-kodu.
Anlamı: Bunu söyleyen söyledi ve (genellikle) iftirayı koydu,attı.
Dedikodusuz, tertemiz sohbetlere yelken açmak dileğiyle...

Biz size dönelim...

Herhangi bir kişiyi aradığınızda ve bulamadığınızda onun yerine cevap veren kişiden duyduğunuz bir kalıp cümledir ;
"Biz size dönelim."
Burada sizi arayalım demek kasıt ediliyor ama benim aklıma hep,
"Amaaaan boşver biz size sırtımızı dönelim, çok istersen bi daha ararsın" dedikleri aklıma geliyor :)
Gerçekten geri bildirim yapanlar da, işine ciddi bakan ve işine sarılan insanlar oluyor.

Değişik

Başka türlü bir şey benim istediğim,
Ne ağaca benzer, ne de buluta.
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince

Nerde gördüklerim?
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka..

Can Yücel

Cuma, Eylül 14, 2007

Amerika Notları



Temmuz 2006’da bir iş seyahati için Amerika’ya gittik.
5 günlük ziyaretimizde New York, Chicago, Milwaukee ve Miami’ye gittik.
Dünyanın süper gücüne ilişkin gözlemlerim;
  • Amerika’yı görmeyenler üzülmesin, filmlerde heryeri ve herşeyi gösteriyorlar,
  • Çok planlılar, sistem iyi çalışıyor,
  • Tüketim bolca teşvik ediliyor,
  • Yiyecek ve içecek fiyatları Türkiye seviyesinde,
  • Chicago gördüğümüz 4 şehir içinde en güzeli,
  • Genelde her içeceği soğuk içiyorlar,
  • Yemekler bol kalorili,
  • Şişmanlık yaygın,
  • Eyaletlere bağlı değişmekle birlikte kapalı mekanlarda sigara içilmemesi harika,
  • Kapalı mekanlarda çok iyi havalandırma sistemleri var,
  • Katıldığımız gezi çok iyi organize edilmişti. Güzel yerler gezmek, iyi yerlerde ağırlanmak keyifliydi.

Ergene güzel Ergene

NTVMSNBC’DEN
"Tekirdağ’daki Ergene Nehri’nde kirlilik, sanayi atıkları nedeniyle artıyor. Çerkezköy ve Çorlu’daki fabrikaların arıtma tesislerini düzenli olarak çalıştırmamaları nedeniyle, kirlenme insan sağlığını da tehdit ediyor."

Bu ülkede yaşayan herkesin el atması gereken bir sorun “çevre kirliliği” . Bunu zirvesi de maalesef Ergene Nehri. Bu kadar kısa sürede nasıl başardık bu nehri kirletmeyi? Yakın zamanda bu kirlilikten hastalıklar artacak ve kötü sonuçlar hepimiz etkileyecek. Herkes bu kirlenmeye “dur” demeli.
Duyarlı olan herkesi önlem almaya davet ediyorum.
Unutmayalım; O (çevre) bize miras değil, çocuklarımızın bize emanetidir.
Emanete hıyanet etmeyelim.

Detaylı bilgi için
http://www.tema.org.tr/BizdenHaberler/Guncel/2007/TrakyaninVeErgeneNehrininCozumuneYonelikBirBakis.pdf

Kadınlarımız

Kadınlarımızı mutlaka sosyal, siyasal, ekonomik hayata, kısaca “hayat” ın içine sokmalıyız. Ulusal gelişimimizi sağlamak, uygar uluslar sınıfına geçmek için, insanca yaşamak için erkek kadın yanyana olmalı.
Güçlükleri beraber omuzlamalı, kendimizi, ailemizi, ülkemizi yüceltmek için çok ama çok çalışmalı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 80 yıl evvel çizdiği yoldan dönmek, uyarlık yarışında geri kalmak demek. Aksini savunmak bile insanca yaşamaya ihanet etmek demek.
Kadının ikinci planda olduğu bir gelişmiş, uygar devlet var mı? Ben bilmiyorum.
Herşeyden evvel bu mücadeleye kadınlar destek vermeli, mücadele etmeli.

Salı, Eylül 11, 2007

Fiyat ve Kalite

1.Kişi kendi parasını harcıyorsa, fiyat da önemlidir kalite de.
2.Başkasının parasını kendisi için harcıyorsa, fiyat önemli değildir. Kalite ise önemlidir.
3.Kendi parasını başkası için harcıyorsa, fiyat önemlidir. Kalite önem taşımaz.
4.Başkasının parasını başkası için harcıyorsa, fiyat da kalite de önemli değildir.

Milton Friedman

Pazartesi, Eylül 10, 2007

Bernard Shaw'dan...

Parayı kazanmadan harcamaya nasıl hakkımız yoksa,
mutluluğu da üretmeden tüketmeye hakkımız yoktur.

Cumartesi, Eylül 01, 2007

Yabancı dile "evet", dilimize hakim olmasına "hayır"

Bazı kesimler yeni türetilen kelimelere "uydurma" sıfatını yakıştırırlar.
Fakat her kelimenin kökeni çıkartılan sese veya bir kişinin o kelime ile ilgili uydurmasına dayanır. O halde biz neden kelime türetmeyelim, kabul görürse kullanılır, görmezse zaten kullanılmaz.
Dilimize en büyük tehlike diğer dillerden gelen kelime, kültür borbardımanından kaynaklanmaktadır. Bu konuda hassas olmalıyız. Çünkü; "dilini kaybeden benliğini ve özgürlüğünü kaybeder."

Evlat Kokusu...


"Evlat kokusu Cennet kokusudur."

Hz.Muhammed


Bundan daha güzel nasıl söylenir bilemem.


Tanrı isteyen herkese "hayırlı ve sağlıklı bir evlat" nasip etsin.


Cuma, Ağustos 24, 2007

Can Yücel'den...

Yalnızlığa dayanırım da, birbaşınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam, geçinip gideriz biz mutluluğuyla,
Ama;
'Günün aydın,akşamın iyi olsun'diyen biri olmalı
Bir telefon sesi çalmalı arasıra da olsa kulağımda.
Yoksa,
Zor degil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya,
Ama:
'Çaya kaç şeker alırsın?'
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...


CAN YUCEL

Pazar, Ağustos 19, 2007

Çetmi Han'da Baba Kız


Kaz Dağlarının olağanüstü güzel köyü "Yeşilyurt Köyü".

Gitmeli, görmeli, yaşamalı.

Oksijeni bol bol içimize çekmeli.

Darısı başınıza...

Tatil'den ...




Güzel belde Güzelyalı'da geçen bir hafta. Yaz sıcağında bunalmadan, animasyondan uzak, şimdi ne yesem diye aklınızı yormamak istiyorsanız Çanakkale 'ye gidin. Dönüşte de Aynalı Çarşı yakınında Kadir Usta'dan "Höşmerim (Peynir tatlısı)" almayı unutmayın. Hadi iyi tatiller :)






Cumartesi, Temmuz 28, 2007

Seyahatlerden resimler


17 yıl önce uzun bir otobüs yolculuğu sonunda İsviçre'nin Martigny şehrine vardık.Bu fotoğraf o güzel zamandan kalan tatlı bir anı.
Karadeniz ekibi
Soldan sağa:Yılmaz,Davut,Tunç,Zeki Abi,Anıl,Şaban



Yine aynı seyahatten dönüş yolunda Venedik'te verilen mola.
Soldan sağa ayaktakiler:Yusuf,Bahadır,Fuat,Yılmaz,Davut
Soldan sağa oturanlar:Anıl,Tunç,Şaban

Dernek Dostlarıma


İyi ki varsınız sizleri tanımaktan çok mutluyum.

Sizler mücevher gibisiniz. Hepinize selam ve sevgiler :)


Yandaki resimdeki afacanlar bir kısmı, önemli bir kısmı da

maalesef bu çerçevede yer alamadı :(

Keçiboynuzu Tadında Hayatlar

İnsan hayatı keçiboynuzu tadında yaşamamalı.
Yaşlandığında, dizlerinde derman kalmadığında, herhalde geriye dönüp bakıyor insan.
İşte o çok değerli zamanda, muhasebe yaparken, keçiboynuzu yemiş ve hiç bir tad alamamış gibi bir hayatı olmamalı. Çiğne çiğne tadsız tuzsuz bir şey.
Yediğin zaman damağını baştan çıkaran bir yemek,
Tatlı bir huzur,
Müthiş adrenalin ve çok mutlulukla geçmeli hayat.
Anahtarı nedir bu sırrın diye soran olursa ?
İçine bakınca göreceksin, derim :)

Selam Olsun

Bizim çocukluk yıllarımızda(80'lerde ) düğünlerde dönemin en güzel pop parçalarını orijinalleri kadar güzel çalan, MFÖ'yü bize sevdiren Babaeski Festival 71 orkestrasına selam olsun.
Eğer hala beraberler ve çalmaya devam ediyorlarsa ellerine sağlık.

Tanrı'nın emanetleri...

Tanrı'nın bize emanetleri vardır hayatta.
Nelerdir bunlar ;
  • Evlatlarımız,
  • Ailemiz,
  • Sağlığımız,
  • Çevre,
  • Yardıma muhtaçlar,...

Bu listeyi uzatmak mümkün, insan ne kadarının hakkını veriyor ve emanetleri koruyor sık sık düşünmeli, muhasebeyi iyi yapmalı !

Salı, Temmuz 03, 2007

Çocuklar gibi

.................
Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
..................
Sabahattin Ali

Cumartesi, Haziran 30, 2007

Adalet

Güzel bir söz vardır;
"Fakirler (güçsüzler) adalet ister ama bu zenginlerin(güçlülerin) umurunda değildir. "
Oysa toplumsal mutluluğun ve huzurun temeli "adalet" tir.
Adil olmayanın yastığı rahatsızdır.
Hem eskilerin dediği gibi "hak yenir ama hazmedilmez".
Mutlu ve huzurlu günler hepimizin olsun :)

Misafir Odası

Eskiden beri evlerin en güzel odası "misafir odası" diye ayırılır.
Gelen misafir, orada ağırlanır. Her gelen misafir de orada ağırlanmaz ya, neyse.
Oysa evin en güzel odasını, misafir olduğumuz şu dünyada biz de, doya doya kullanmalıyız.
Hem eskisi gibi ne kalan misafir var artık, ne de gönüllerde o sıcaklık.
Önemli olan; insana verilen değer ve bunu karşındakine hissettirebilmek.
Ne mutlu insan seven ve güleryüzle ağırlayana...

Salı, Haziran 26, 2007

İnternet çorbası

İnternet olağanüstü bir buluş.
Her türlü bilgiye ve iletişime açık, çok renkli, dolu, bir o kadar da yanlış yönlendirmeye uygun bir ortam.
Ama iyi ki de var, yoksa bunları ben nasıl bir sürü insana ulaştırırdım :)

Kes kopyala yapıştır zamanları

Devir kes kopyala yapıştır devri.
Herkes birbirinden bir şeyler kesiyor ya da kopyalayıp yapıştırıyor adına da bazen moda, bazen hava, bazen özgünlük diyorlar.
Adına ne denirse densin asla "taklit" demiyorlar.
Bu kadar birbirine benzeme telaşı varken, ne garip çelişki ki herkes de "farklı" olmak istiyor.

Cuma, Haziran 01, 2007

Marcus Aunelius

Eğer bir dış etken seni üzerse,
Duyduğun acı o şeyin kendisinden değil,
Senin ona verdiğin değerden geliyordur,
Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır.

Çarşamba, Mayıs 30, 2007

Dik durmak

Dik durmak gerek bu hayatta.
Dik durmak; esasında bir direnmeyi, hakimiyeti simgeler.
Onun için padişahın huzuruna çıkılırken boyun eğik, el pençe durulurmuş.
Peşinen kabullenme anlayacağınız.
Pek seven olmaz esasında "dik" kelimesini.
"Ne bakıyorsun dik dik!"
"Ne dik yokuş"
"Hep burnunun dikine gidiyorsun"
Çok duyarız bu gibi sözleri.
Oysa başarılı, iz bırakmış insanlara baktığınızda heykel gibi dimdik durduklarını farkedersiniz.
Vücut dili itibariyle de; " ben çevremdeki herşeye hakimim" mesajı vermektedirler.
Kimsenin boynunun eğilmediği, sağlıklı ve mutlu bir hayat dileğimizle.

Pazar, Mayıs 27, 2007

Hayat arkadaşıma :)


İyi ki doğdun ve hayat arkadaşım oldun.
Evliliğimizi bir de kızımızla ile taçlandırdın.

Sana Cengiz Hanı'ın eşine hitap ettiği şekilde hitap edeceğim;
"Han'ım ". İyi ki varsın.


Rivayete göre, Cengiz Han kendisine bağlı beyleri toplar, eşi de yanındadır.
Onlara; "Ben sizin Han'ınızım, eşim de benim "Han'ım" der.

Söylenene göre Hanım sözü burdan gelirmiş.

Mutlu yıllar Anacım.

75. yaşını kutladığımız neşe kaynağımız, sabrı ve insanseverliği ile herkesin sevgisini kazanmış biricik anamız, doğum günün kutlu olsun. Senin bizi ne kadar sevdiğini biliyoruz, biz de seni çok ama çok seviyoruz. Tanrı sana uzuuuuun, sağlıklı, huzurlu ve neşeli bir ömür versin. İyi varsın.
Kızanın :)

Pazartesi, Mayıs 21, 2007

Biricik kızımıza :)


İki yıl evvel hayatımıza girdin, renk kattın, anlam kattın.
Sevginin bir başka boyutunu bize yaşattın. İyi ki varsın.
Sevgili kızım; sana sağlıklı, mutlu ve bereketli uzun bir hayat diliyoruz.
Yüzün daima gülsün :)
Seni çok seven Annen ve Baban

Pazar, Mayıs 13, 2007

Özel günler

Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü...
Anneler günü; bir annenin ilk çocuğunu dünyaya getirdiği gündür bence.
Babalar günü; ilk çocuğunun doğduğu gündür. Benim için Babalar Günü kızımın doğduğu gündür. Yoksa o günün size ait bir özelliği olur mu?
Örneğin, İpeğimin doğduğu gün, benim için üç özel gün birarada; kızımın doğumgünü, anneler günü ve babalar günü.

Salı, Mayıs 08, 2007

Aile

Sağ çıkıp günlük savaştan
Evin yolunu tutmuşum
Yemek yedik, çocuklarım uyudu
İniyor üstüme yavaştan Allah’ın bembeyaz bulutu
Kederlerimi unutmuşum.
Hayatta olduğuma
Seviniyorum şimdi
Kavuştum çoluk çocuğuma
Koltuğuma uzandım, rahatım
Kahvem içime sindi
Başladı gecelik saltanatım.

Nisan 1943
Behçet Necatigil

Anneler Günü için tüm annelere...

Anama
Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu Anam

Aşık Veysel

20 yıl önce toprağa sakladığımız biricik babama...

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim
Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , di'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Can Yücel

Pazar, Mayıs 06, 2007

Amerika'daki yaz kampı :)

Bir arkadaşım üniversitede okurken yaz tatilinde, İngilizce'sini ilerletmek için Amerikada bir yaz kampı bulmuş. Yaz kampında hem çalışacak, bunu karşılığında ücretsiz barınacak ve yemek yiyecek, üstüne pratik yapma imkanı bulacakmış. Amerika'ya gitmiş ve kampın "sağır dilsiz çocukların kampı" olduğunu öğrenmiş, orada yaz boyunca kalmış. Bize yorumu;" ingilizceye pek yaramadı ama işaret dilini öğrendim", dedi. İşin komik tarafı aynı kampa iki yıl üst üste gitmiş.

Sahiplik

Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen ve sahip olduklarına sevinen akıllı insandır.
Epictetos

Salı, Mayıs 01, 2007

Öğrenmek

Öğrenmenin maliyeti vardır.
Önceden öğrenenler; indirimli fiattan öğrenir,
Otoriteden öğrenenler; özgürlük bedeliyle öğrenir,
Deneyerek öğrenenler; etiket fiyatından öğrenir,
Hayattan öğrenenler; gecikme zammıyla öğrenir,
Hayattan da öğrenemeyenler; boşa gitmiş hayatlarıyla öğrenirler.

Arthur MILLER.

İşte Hayat

Hayat üçbuçukla dört arasındadır.

Ya üçbuçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın...

Pazar, Nisan 29, 2007

Nazım Hikmet'ten ...

Ben,
Senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak :
biri sen biri de ben.


www.siirdefteri.com 'dan alıntı

En güzel yemek

Herkesin en sevdiği yemekler içinde mutlaka annesinin en az "bir" yemeği vardır.
Yıllarca o maharetli elden çıkan, "damak çatlatan" yemekler beynimize ve kalbimize yer eder. O lezzete yakın tatlar ararız.
Anlatılan bir hikayeye göre, yeni evli bir geline kocası sürekli "Annemin yemeğine benzemiyor", "bir türlü o tadı bulamıyorum" der, dururmuş.
Genç kadın yeni tarifler öğrenir, çeşitli güzel yemekler yapar ama bir türlü kocasına beğendiremezmiş.
Günün birinde gelin hanım işe dalar ve ateşte yemeği unutur, yemeğin dibi tutar.
"Nasılsa kocam yaptığım yemekleri beğenmiyor, bu akşam da bunu yeriz" der, içinden.
Akşam olunca, eve gelen koca, yanık yemeği büyük bir iştahla yer ve ; "işte tam anamın yemeği gibi olmuş" der.
Meğer yıllarca yanık yemeğe alıştığı için o tadı arar dururmuş :)
Herkesin, sevdiği yemekleri ağız tadıyla yiyebildiği sağlıklı günler dileğiyle.

Ağız

İnsan, hayatta ne çekerse ağzından çekiyor.
Fazla yemek yiyor, dengesiz besleniyor, kilo alıyor, sağlığını kaybediyor.
Çok veya düşünmeden konuşuyor, yine kendine ve çevresine zarar veriyor.
Demek ki, kıssadan hisse; uzun ve mutlu yaşamın sırlarından biri "ağız"mış.
Hem, "kapalı ağıza sinek girmez" miş.

Perşembe, Nisan 26, 2007

Bağımlılık

Dünyanın en kötü şeyi nedir diye sorsalar tek cevabım olur; Herhangi bir şeye bağımlılık. İnsana, içkiye, sigaraya, sevgiliye...bağımlı olmak.
Bağımlı olmak insanı köleleştirir, bağlı olmak ise güzeldir. Bağlılık; insana paylaşımı, sevgiyi çağrıştırır.
Bağlılıkta vazgeçebilme seçeneğimiz vardır ve bu bizim kontrolümüzdedir, bağımlılıkta ise bu şansımız yoktur.
Hiçbirşeye bağımlı olmadığımız, ama bağlı olduğumuz değerler olması dileğiyle.

Salı, Nisan 24, 2007

İnsanlığın Hakimi

İnsan kağıdı keşfettiğinden beri insanlığın hakimi kağıttır. Evet, bildiğiniz kağıt. Şöyle bir düşünün, neden ? Cevabı o kadar basittir ki, hayatımızın her anı kağıtlara bağımlıdır. Toplumdaki yerimiz, eğitimimiz, saygınlığımız, kazandıklarımız hep elimizdeki çeşitli kağıtlarla ölçülür.
İyi eğitim almak için okullar bitiririz. Bize ne verilir ? Kağıttan bir diploma. Askere gidersiniz, teskere alırsınız, size bir kağıt verirler, askerliğinizi tamamladınız diye. Bir güzele gönül verirsiniz, nikah masasına oturursunuz, elinize kağıttan bir defter verirler, evli olduğunuzun belgesidir. Maaş alırsınız, size kağıttan paralar verirler. Maaşınızdan arttırdıklarınızla başınızı sokacak bir hayal edersiniz, o evin size ait olduğunu belirten tapu verirler. İnandığımız dinimizin kitabı bile kağıtlara yazılıdır.
Hele hele kimliksiz bir hiçsinizdir. O da bir kağıt değil midir ?
Ömrünüz sonlanır, ölüm kağıdınız olmadan sizi gömmezler bile. Kağıt icat edildiğinden beri insanın hakimidir.
İnsanoğlu iyi ki kağıdı keşfetmiş, o olmasaydı tüm bunlar nasıl gerçekleşirdi ?

Pazartesi, Nisan 23, 2007

Adana’daki koku

Nisan ayı sonunda Adana’ya gitmeye karar veriyoruz. Rezervasyonları yapıyor, biletlerimizi alıyoruz. Perşembe akşamüstü uçağa biniyor ve yaklaşık 1 saat 10 dakikalık bir yolculuktan sonra Adana’ya varıyoruz. Uçak neredeyse terminal binasının kapısına yanaşıyor. Uçaktan inerken olağanüstü güzel bitki ve ağaç kokuları bizi sarhoş ediyor. Sanki çiçek bahçesine indik. Hemen meraklı gözlerle etraftaki ağaç ve çiçeklere bakıyoruz; bu güzel koku nereden geliyor diye ? Kaynağını bulamıyoruz. Otele gitmek için taksiye biniyoruz. Taksici güler yüzlü ve nazik.
Ben merakla soruyorum; “ Çok güzel bir çiçek veya bitki kokusu var. Bu ne kokusu acaba ?
Taksici cevap veriyor ; “Abi, kebap kokusu olmasın ?”
Eh be kardeşim! Biz de kebapla çiçeğin kokusunu ayıralım artık.

Sade Kahve

Babam şeker hastasıydı. Hastalığı 40 yaşından sonra ortaya çıkmıştı. Tatlandırıcıların Türkiye’de henüz yaygın kullanılmadığı 80’li yılların başında annem babama yurtdışından gelen tatlandırıcılarla sütlü tatlılar yapıyor ama babam yine de normal şekerle yapılan tatlıları buluyor ve yiyordu. Rahmetli babam, her akşam yemekten sonra ablama seslenerek;
“ Kızım bana bir sade kahve yapar mısın?” derdi.
Babamı rol model alan ben de aynı şekilde seslenir ;
”Ablaaaaaa ! bana da sade kahve yapar mısın ? “ diye bağırır, ardından eklerdim ;
” Yanına da iki şeker koy. “

Perşembe, Nisan 19, 2007

Tavsiye

Okumak için yeterli zamanınız olmadığını düşünüyorsanız www.ozetkitap.com adresinden bazı kitapların özetine ulaşabilirsiniz. Yine kitap özetleri yapan www.libresca.com adresinden kitap özetlerine ulaşabilirsiniz. Bol okumalı günler dileğimle...

Özlü sözlerden seçmeler

Dil, ağrıyan dişe gider.

Yönetici dili, öğreten ve talimat veren bir dildir. Net, yalın ve keskindir.

İnsanlar kendilerine zayıf yönlerini gösterenlerden hoşlanmazlar.

Ünvanlar buz üzerindeki yazılardır.

Geç kalan her zaman haksız çıkar.

Hedefi olmayan bir gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.

Çarşamba, Nisan 18, 2007

Parlak Fikirler İçin Öneriler

Sorunu tanımlayın.

Beyin fırtınası yapın.

Tamamen istediğiniz şeye odaklanın.

Çözmeye çalıştığınız şeye gerçekten ilgi duyun.

Paralel sorun ve çözümler arayın.

Her görevi bir mücadele olarak görün.

Mücadeleyi/sorunu cazip hale getirin.

Hayal kurun!

Sakin olun, mola verin

Rutininizi değiştirin.

Bir not defteri taşıyın :)

İngilizce Pazarlama ve Satış terimleri

ABOVE THE LINE: Pazarlama bütçesinde yer alan medya reklamları.

BELOW THE LINE: Satış Promosyonu, Doğrudan pazarlama, POP malzemeleri gibi harcamalar.

CROSSING THE LINE: Entegre Pazarlama iletişimi.

ACTIVITY GRID: Markanın medya planı, promosyon planı, yeni ürünler ve diğer önemli projelerini bir sayfada gösteren özet yıllık plan.

ADCEPT BOARD: Konsept testlerinde kullanılan, üzerinde TV reklamını temsil eden bir resim ve markanın temel mesajının yer aldığı basılı malzeme.

ADDRESS HYGIENE: Adres listesindeki bilgilerin doğruluğu(Tüketici)

ADVERTISING CONTRACT: Reklamveren ile medya kuruluşu arasında yapılan reklam sözleşmesi.

ADVERTORIAL: Advertisement ve editorial kelimelerinden türetilen, reklamın sanki o yayın organının normal sayfalarından biri gibi sunulmasıdır.

AIDA(Attention Interest Desire Action): Başarılı iletişimin aşamalarını anlatan eski bir terim.

AIDED RECALL: Yardımla hatırlama

ALLOWANCE: Üretici firmanın brüt satış fiyatından aracı veya perakendecilere yaptığı indirimler.

ANIMATIC: Sesli storyboard.

ARTWORK: Reklam ve ambalaj baskısı için gerekli tüm malzemelerin (çizim, illüstrasyon, resim,..vb) toplamı. orjinal, basımdan bir önceki aşama. Ya da ART.

ASP(Average Selling Price): Bir döneme ait birim başına net satış hasılatı.

ATTITUDES: Tavır, tutum. Tüketicilerin değerlendirilen "şey" hakkındaki düşünceleri, duyguları ve aldıkları pozisyon.

ATTRIBUTE: Bir ürünün- kategorinin tüketici için önemli olan özellikleri, karakteristikleri.

AWARNESS: Tüketicinin bir marka veya reklamı bilme durumu ve oranı.

BACKGROUND: Bir öneri veya planın üzerine oturduğu geçmiş olaylar, rakamlar ve deneyimlerin derlenmesi.

BALANS SHEET: Bilanço

BANNER: Bez veya plastikten yapılan ve bir yerlere asılarak kullanılan tanıtım malzemesi.

BARTER: Takas. Reklam bedelinin reklamverenin ürettiği mal veya hizmet ile ödenmesi.

BDI(Brand Development Index): Bir markanın bir bölgede veya dönemde gösterdiği performansın yüzde ifadesi.

BENCHMARK: Ajansa üretecekleri yeni işi değerlendirmeleri amacıyla verilen standart(Mevcut kampanyalar veya başka hazır örnekler standart olarak verilebilir, yeni öneriler bu standartları aşmadığı sürece onaylanmaz ve "benchmark " yayına girer.

BENEFIT: Tüketicinin bir ürün veya hizmetten sağladığı veya bizim sağlayacağını iddia ettiğimiz fayda.

BILLBOARD: Büyük boy açıkhava reklam panosu.

BLIND PRODUCT TEST: Kör ürün testi.

BLUE PRINT: Ozalit. Özel mavi kağıdın üzerine şekillerin beyaz renkte çizildiği bir baskı türü.

BOGO: Buy one get one free cümlerisinin kısaltılmışı(B1G1F)

BONUS PACK: Aynı paraya daha fazla ürün verilen promosyon türü.

BOTTOM LINE: Gelir tablosunda vergiden önceki net kazanç satırı.

BOUTIQUE AGENCY: Yurtdışında reklamın sadece yaratıcı yönüyle ilgilenen ajans. Creative Boutique. Bizde, ambalaj, katalog, POP, gibi sadece grafik tasarım yapan ajanslar.

BRAND EQUITY: Tüketici tarafından satın alınan, fiziksel özelliklerinin yanısıra duygusal bağlantısı, sahsiyeti olan ve tatmin sağlayan bir karışım.

BRAND BUILDING: Marka inşaa etme.

BRAND POSITINING DOCUMENT: Marka konumlandırma dökümanı. Markanın sık değişmeyen temel unsurlarını içeren, tüm yönetim kademelerince imzalanan tek sayfalık döküman. Marka anayasası. MARKOD.

BRADN MANAGER: Marka Yöneticisi, Marka Müdürü, Marka sorumlusu.

BREAK EVEN: Başabaş Noktası(Payout)

BRIEF: Pazarlamadan ajanslara, hizmet faturalarına veya diğer departmanlara çıkan iş talepleri.

BUNDLE: Bir ürünü pazara verebilmemize yeterli olan tüm bilgilerin toplamı.Formülü, ambalajı, tasarımı, konsepti, konumlandırmayı, satış planı ve muhtemelen reklam filmini içerir.

BURST: Medya planında bir dönem çok yoğunlaşarak normalin üzerinde bir erişim (reach) ve frekans elde edilmesi.

BUYOUT: TV reklamında oynayan oyuncunun tüm haklarını bir defada satınalma.

CALL BACK: Anketörün daha önce bulamadığı deneğe veya aynı deneğe araştırmanın devamını yapmak amacıyla, tekrar uğraması.

CANNIBALIZE: Bir ürünümüzün satış artışının, aynı grupta yer alan başka bir ürünümüzün satışında azalmaya neden olması.

CASE: Karton koli.

CATEGORY: Aynı tüketici gerksinimini karşılayan ürünler grubu. Kategori.

CATEGORY FUNDAMENTALS: Pazarlamada bir kategoriyi yönetebilmek için gerekli temel bilgiler toplamı.

CATEGORY MANAGER: Group Brand Manager. Pazarlama organizasyonunda Grup Yöneticisi.

CHAIN STORE: Zincir Mağaza.

CHEESE CAKE: İçerdiği makul"seksi" unsurlarla dikkat çeken fotolar.

CIRCULATION: Tiraj. Süreli yayınların net satış rakamı.

CLEARING HOUSE: İndirim kuponlarını perakende noktalardan toplayıp tasnif eden ve bunları üretici firmalara teslimedip perakendeciler adına tahsilatı yapan hizmet kuruluşu.

CLIENT: Reklam ajansının müşterisi.

CLUTTER: TV ve radyoda kısa bir sürede üst üste yayınlanan reklam, program tanıtımmı, duyuruların toplamı. Kirlilik.(reklamın etkinliğini azaltıcı etkisi nedeniyle olumsuz anamda kullanılır)

COMMERCIAL: TV ve radio reklamı.

COLR SEPERATION: Renk ayırımı.

COMBO PACK: Banded pack. İki veya daha fazla ürünün birleştirilerek daha cazip fiyatla satılması.

CONCEPT: Kavram.Bir markanın hayatta niçin varolduğunun, nerede durduğunun ve tüketicisine sunduklarının özet ifadesi. Markanın özü, varoluş sebebi.

CONFIDENCE LEVEL: İstatistikte güvenilirlik derecesi.

CONSUMER GOODS: Tüketim ürünleri. Nihai tüketici tarafından, kişisel ihtiyacı için kullanılan ürünler.

CONSUMER INSIGHT: Tüketici araştırmalarından sağlanan verilere ek olarak gözlem, bilgi ve deneyimlerin birleştirilerek tüketici, dış çevre, trendler hakkında sahip olunan daha kapsamlı bilgi.

CONTINGENCY PLAN: Mevcut planın bir nedenle iptali halinde devreye girecek, onaylanmış alternatif plan.

CONTINUITY PROGRAMS: Nispeten uzun bir zaman içinde birkaç kez ürün satın almayı ödüllendiren promosyon türü.

CONVERSION: Bedave verilen numuneyi kullanan tüketicinin kendi iradesiyle o ürünü satınalması.

COOP AD: Perakendecinin sattığı ürünler için yaptığı reklam. Reklam maliyeti üretici firma ile paylaşılır.

COPY: Bir reklamın metni.

COST PER GRP(CPP(Cost per Point)): 1 saniyelik reklamı yayınlamak için ödenen miktarın, o reklamın izlenme oranına bölümü.

COST PER THOUSAND: Bin kişiye ulaşma maliyeti.

CREATIVE BRIEF: Yaratıcı Brief. Yaratıcı stratejinin oluşturulması yönünde ilk adım.

CREATIVE STRATEGY: Yaratıcı strateji.

CUSHION: Bütçe hazırlanırken , muhtemel olumsuzluklara karşı pazarlama bütçesine konulan ek hayali harcamalar ve reklam bütçesindeki şişirmeler.

DAY AFTER RECALL: Ertesi gün hatırlanma oranı. Bir reklam yayınlanmaya başladıktan 15-24 saat sonra yapılan testte çıkan hatırlanma oranı.(BRUKE TEST)

DAYPART: Bir TV veya radyo istasyonunun günlük yayınlarının bölündüğü zaman dilimleri.

DEAD NET PRICE: Bir ürünün tüm iskonto ve primleri düştükten sonraki müşteriye net maliyeti.

DEMOGRAPHICS: Hedef kitlenin yaş, cinsiyet, din, ırk, gelir gibi somut istatistiklerle ifadesi.

DIRECT MARKETING: Doğrudan pazarlama. Bir ürün veya hizmetin tüketici tarafından satın alınmasını sağlamak amacıyla potansiyel tüketici grubuna yönlendirilen ve bu kesimle çift yönlü bir iletişim kurarak onlardan cevap almayı amaçlayan aktivitelerin tümü.

DISPLAY: Tanzim-teşhir . Perakendeci ile anlaşarak ürünlerin her zamanki yerlerinin dışında ve dikkatçekici biçimde sergilenmesi.

DISTRIBUTION: Dağılım. Bir ürünün satıldığı noktaların toplam nokta sayısına bölünmesine Nümerik, o ürünü bulunduran noktaların toplam kategori satışından aldığı paya ise ağırlıklı dağılım denir.

DISTRIBUTOR: Bir sektörden sadece bir firmanın ürünlerini, o bölgenin tek yetkili satıcısı olarak satan ve genelde son perakende noktaya direkt ulaşan toptancı.

DOOR TO DOOR SAMPLING: Kapıdan kapıya numune dağıtımı.

DOWNSCALE: Alt sosyo-ekonomik sınıfları tanımlamak için kullanılır.

DRY RUN: Prova. Genellikle eğitim programlarını hazırlarken, eksiklikleri baştan görebilmek için özel bir grupla yapılan ilk tur(bedeva)

DUMMY: Ürün veya reklam kahramanının canlı veya cansız, büyük boy maketi.

EDITORIAL: Herhangi bir medyada, editör, yönetici veya patronların halkı ilgilendiren bir konuda görüş bildirdiği yazı veya program.

EMOTIONAL BENEFIT: Duygusal fayda. Ürünümüzü kullanan tüketicinin neler hissedeceği.

END BENEFIT: Son fayda. Nihai duygusal fayda.

ENDORSEMENT: Kabul görmüş bir otoritenin bir ürünün kullanımını onaylaması ve önermesi.

EVENTS MARKETING: Etkinlik pazarlaması. Genellikle sponsorluk şeklinde, bir promosyonu bir etkinliğe bağantılandırma.

EVERYDAY LOW PRICE: Bir ürün için, tüketici promosyonlarından vazgeçip aradaki farkı fiyata yansıtma ve ürünün fiyatını kalıcı olarak düşürme. Düşük fiyat politikasına geçiş.

EXECUTION: Uygulama. Reklam mesajının hangi yöntem , gereç ve tekniklerle iletileceğinin ifadesi.

EXPOSURE: Bir kişinin reklam ve promosyona muhatap olması. TV izlerken veya gazete okurkenkarşılaşması.

FACING: Yüz sayısı. Bir sırada üst üste üç ürün dizilse de "bir yüz" sayılır.

FEATURE: Perakendeci tarafından bir ürün için yapılan promosyonlar.(teşhir, fiyat,..)

FEE(BASIS): Reklamverenin ajans komisyonunu, yayınlanan reklam miktarından bağımsız olarak dönemsel sabit miktarda ödemesi.

FEEDBACK: İzleyiciden reklam yapan kimseye veya iletişim aracına , reklam yada başka bir konu ile ilgili olarak gelen anlamlı karşılık, tepki.

FLIGHT: Reklamın arfa verilmeden yayında kaldığı süreyi belirten bir medya planlama terimi.

FLOOR STAND: Kendi kendine ayakta duran, perakende noktalarda ürün sergilemekte kullanılan standlar.

FLOP: Başarısızlığa uğramış bir girişim.

FLOWCHART: Yıllık medya planının şematik gösetirimi.

FMCG: Fast Moving Consumer Goods.

FOCUS GROUP: Grup Tartışması.

FOLLOW-UP: Yeni bir ürünün piyasaya verilmesinden veya yeni bir reklam kampanyasının yayına girmesinden sonra bunu takiben gerçekleştirilen aktiviteler.

FOOTAGE: Bir reklam filminin kullanılabilir nitelikteki tüm çekimleri. Reklam filminin en uzun hali.

FRAGMENTATION: Reklam bütçesinin çok çeşitli medya arasında dağılması. Bütçenin gereğinden fazla dağıldığı durumlarda , olumsuz anlamda kullanılır.

FREE GOODS: Mal fazlası.

FREQUENCY: Bir reklamı en az bir kez izlemiş olan kişilerin bu reklamı ortalama kaç kez gördüğü.(OTS Oportunity to see)

GENERIC NAME: Bir kategori veya sınıfı tanımlamakta kullanılan , aslında bir marka olan isim.(Efes Pilsen, Selpak,..)

GONDOLA: Marketlerde bir raf grubu., adası.

GONDOLA END: Gondol Başı.

GREEN MARKETING : Çevreye daha az zararlı ürünlerin geliştirilmesi ve bunun direkt ya da dolaylı bir tüketici yararı olarak sunulması.

GROSS MARGIN: Brüt kar.

GRP(Gross Rating Point): Toplam izlenme oranı.

HALO EFFECT: Araştırmada tüketiciler sevdikleri bir markayı değerlendirirken objektif davranmayıp tüm özelliklerine hakettiğinden fazla puan verirler.

HARD COPY: Bir sunumda asetat, slide veya bilgisayar aracılığıyla aktarılan bilgilerin kağıda basılmış kopyaları.

HEAD LINE: Basılı reklamlarda tüketicinin ilgisini çekmek amacıyla iri punto ile yazılmış başlık cümlesi.

HEAVY USER: Bir markayı veya ürünü ortalamanın çok üzerinde kullanan tüketiciler.

HIATUS: Medya planlamada iki Flight arasındaki boşluk. Reklamsız dönem.

HOOK: Reklam metninde izleyicinin ilgisini çekmeyi hedefleyen bölüm. Çekiliş kampanyalarında büyük hediye.

HOUSEHOLD: Hane halkı. Kısaca HH.

IMPRESSION: Herhangi bir zaman diliminde , herhangi bir programı veya reklamı izleyenlerin sayısı(GRP*TV sahibi ev sayısı)

INCENTIVE: Satış personeline performans hedeflerini aşmaları durumunda verilen maddi veya ayni teşvikler.(sales incentive)

INFOMERCIAL: Information ve Commercial sözcüklerinden türetilmiştir. Noral TV programı görüntüsünde , birkaç dakikaya kadar uzayabilen reklamlara denir.

IN PACK: Ürün ambalajının içine yerleştirilen ve ancak tüketicinin ürünü satınalıp açmasıyla sahip olabileceği hediye ve bu tür hediyeli promosyonlara verilen ad.

INSERT: Bir süreli yayının içine katılmak üzere ayrı basılmış , yayınla birlikte ciltlenen veya araya sıkıştırılan reklamlar.(genellikle yayından daha kaliteli kağıda basılır)

IPCT(Identified Product Concept Test)Ürünün markalı olarak ve konseptiyle birlikte test edilmesi.

JINGLE: Reklamda çeşitli ses, söz ve efektlerin uyaklı biçimde dizelenmesiyle oluşturulan müzikal yapı.(Cingıl)

KICK BACK: Reklam ajansının , müşteriyi koruyabilmek için müşteri çalışanlarından bir kişiye yaptığı illegal ve ahlak dışı ödeme(komisyon)

KISS(Keep it short – simple, Keep it simple stupid): Bir işin kısa sürmesi dileğni ifade eden argo kısaltma.

LAPSED USER: Geçmişte ürünümüzü düzenli olarak kullanıp daha sonra bir nedenle vazgeçip başka markaya dönen tüketiciler.

LAUNCH: Lansman. Pazara kuvetli bir reklam-promosyon desteğiyle yeni bir ürün sunma.

LAYOUT: Basılacak herhangi bir işin taslak çizimi.

LIFESTYLE: Kişilerin fikirleri, tavırları, ilgi alanları ve harcama biçimleriyle ifadesini bulan bireysel yaşam biçimleri.

LINE EXTENSION: Tür çeşitlendirmesi. Mevcut bir marka ad altında piyasaya verilen yeni türler, varyantlar.

SIZE EXTENTION: Aynı ürünün farklı boyda piyasaya verilmesi.

LOSS LEADER: Perakendeci tarafından maliyetinin altında satılan ürün.(amaç tüketiciyi mağazaya çekerek kar marjı yüksek diğer ürünleri satmaktır.

LOTTERY: Piyango. Şansa bağlı promosyonlar.

MARKET DEVELOPMENT: Pazar geliştirmeç Üreticinin mevcut ürünleri için yeni pazarlar veya tüketici grupları bulma yoluyla rakibe bulaşmadan satışarını artırma çabaları.

MARKET NICHE: Pazarın özel bir tüketici grubuna hitab eden küçük ve iyi tanımlanabilen bir kesimi.

MDI(Market Development Index): Bir kategori için bölgesel pazarların ulusal pazar ortalamasına oranlarının yüzde ifadesi olup BDI ile birlikte incelendiğinde marka için o pazarlardaki potansiyeli gösterir.

MARKETING PLAN: Bir markanın yönünü belirleyen , hedeflerinin ve tüm faaliyet detaylarının bütçeleriyle birlikte yer aldığı yıllık plan.

MARKUP: Aşağıdan yukarıya kar marjı.

MASS MEDIA: Daha çok geniş kitlelere yayın yapan , TV, radyo, basın, outdoor gibi yaygın iletişim araçlarını tanımlamakta kullanılır.

MASS MERCHANDISE: Beyaz eşya , giyim, gibi çok değişik kategorilerden ürünler satan büyük mağaza.

MASTER: Filmin asıl kopyası.

MERCHANDISING: Ürünün satış noktasındaki bulunurluğunu ve görünürlüğünü sağlamaya yönelik pazarlama çabalarının tümü.

METHODOLOGY: Yapılan Pazar araştırmalasının yönetimi ve buna ilişkin detaylar.

ME TOO: Genellikle Pazar liderinin başarıyla uyguladığı birşeyi taklit etme. Aynı iddialarda bulunma, benzer tanıtım unsurları kullanma, aynı promosyonu yapma.

MILKING: Bir üründen kısa sürede maximum kazancı sağlamayı hedefleyen, ürünün uzun dönem hedeflerini gözardı eden kısa vadeli pazarlama stratejisi.

MONADIC TEST: Bir ürün testi yöntemi. Tüketici tek ürün kullanır ve sadece onu değerlendirir.

MOOD: Bir reklam filminin atmosferi, canlandırılan karakterlerin ruh hali.

NECKHANGER: Doğrudan şişeye asılarak tüketiciye ulaştırılan promosyon malzemesi.(NECKER)

NET MARGIN: Net kar marjı. Brüt kar marjından sabit giderleri çıkardığımızda kalan.

NET SALES: Net satış geliri= Brüt satış geliri – Tüm giderler.

NON-FOOD : Yiyecek dışı hızlı tüketim ürünleri. Büyük mağazalarda bu konuyla ilgili bölüm.

NON-TRIERS: Bir marka ile hiç direkt deneyimi olmamış tüketiciler.

NOT AVAILABLE: N.A. kısaltması bir tablodaki eksik verilerin sağlanamadığını , bulunamadığını belirtir.

NVO: Non Variable Overhead. Şirketin sabit giderleri.

OFF INVOICE: Fatura üzerinde yapılan direkt indirimler.

ON AIR: Reklam yayında.

OPEN END QUESTION: Açık uçlu soru. Cevapların önceden verilmediği , deneğin istediği gibi serbestçe cevaplayabileceği anket sorusu.

OPINION LEADER: Görüşleri ve davranışları diğer insanlar için model teşkil eden kişiler.

OUT OF STOCK: Stoksuz kalma.

OUTDOOR(ADVERTISING): Billboard, duvar, pano, afiş, hareketli araçların yüzeyine yapılan açıkhava reklamları.

OVERSTOCK: Genellikle bir kampanya nedeniyle satıcının gerek duyduğundan fazla yüklendiği mal.

OTS: Oppurtunity To See.

PACKAGE DESING: Ürün ambalajının şekil, boyut, kullanım, istifleme gibi tüm unsurlarıyla ele alınarak tasarlanması.

PACKAGE LABEL DESIGN: Sadece ambalaj üzzerindeki etiketin tasarımı.

PAIRED COMPARISON: Bir ürün testi yöntemi. Tüketiciye iki ürün verilir ve tüketici bir ürünü bir süre kullannır, daha sonra ikinci ürünü kullanır. Ürünleri karşılaştırmalı olarak değerlendirir.

PANTRY LOADING: Genellikle mevcut tüketicilerimizin , fiyat indirimleri veya promosyonlar nedeniyle her zaman aldıklarından daha fazla ürün almaları.

PENETRATION: Bir coğrafi bölgede bir ürünün veya promosyonun kişilere ulaşım yüzdesi.

PEOPLE METER: TV izleme oranlarının araştırılması için evlerdeki TV cihazlarına yerleştirilenve o anda kimin hangi kanalı izlediğini belirleyip sinyalleri merkez bilgisayara gönderen cihaz.

PERCEPTION: Algılama.

PILOT(STUDY/SURVEY): Pazar araştırmada soru formuna son şeklini vermek amacıyla yapılan ön deneme anketi.

PIPELINE: Lansman döneminde kanalların dolması için yapılan normalin üzerindeki sevkiyat.

P&L(Profit and loss statement): Kar-zarar tablosu veya bizim kullanacağımız şekliyle gelir tablosu.

POINT OF PURCHASE: Tüketicinin ürünümüzle karşı karşıya geldiği perakende nokta. Point Of Sale. Ayrıca bu noktalarda tüketicinin ilgisini çekme amacıyla kullanılan tanıtım malzemeleri.

POOL-OUT: Bir reklam için yapılan çekimlerden , aynı marka için üretilen diğer reklamlar.

POSITIONING: Konumlama Markanın hedef tüketici tarafından nasıl algılanması gerektiğinin pazarlamacı tarafından belirlenmesi ve bu yönde gösterilen çabaların tümü.

PREEMPT: Yeni bir rakip ürüne karşı veya mevcut rakibin beklenen bir hareketine karşı önceden tedbir alarak boş alan bırakmama veya önünü kesme çabası.

PREMIUM PACK: Ambalaj içinde veya üzerinde bedava hediye taşıyan ürün ve bu tür promosyonlara verilen ad.

PRIME TIME: TV veya radyo yayınında izleme ve dinleme oranının günün diğer bölümlerine göre en yüksek seviyeye çıktığı zaman dilimi.

PRIVATE LABEL(PRIVATE BRAND): Üretici firmanın kendi markaları dışında zincir mağazalar, toptancılar veya başka kuruluşlar için ürettikleri ürünler.

PROBE: Pazarlama profesyonellerinin tüketici ile bizzat görüşerek yaptıkları esnek mülakat.

PRODUCT MANAGER: Ürün yöneticisi.

PROMOTION: Satış promosyonu.

PROOF OF PURCHASE: Satın alma kanıtı. Tüketicinin bir malı veya hizmeti satın aldığını kanıtlayan ve genellikle bir promosyona katılım için gereken şey.

PROTOMONADIC: Bir ürün test yöntemi.Tüketici bir ürünü kullanır ve deneyimleri değerlendirilir.

PSYCHOGRAPHICS: Demografik verilerin alternatifi olarak hedef kitleyi yaşam tarzı , kafa yapısı veya davranış biçimleri bazında tanımlama(Psikografi).

PULL: Hedef tüketicide istek yaratarak ürün talebi oluşturmaya yönelik pazarlama aktivitelerinin genel adı.

PUSH: Dağıtım kanallarını yükleyerek malın aşağı doğru akmasını zorlamaya yönelik pazarlama aktiviteleri. Kanal Kampanyaları.

QUALITITATIVE: Derinlemesine mülakat, grup tartışmaları gibi küçük ölçekli , esnek, rakamlardan çok sözcüklerin ve fikirlerin irdelendiği araştırma türü(Niteliksel)

QUANTITATIVE: Rakamların öne çıktığı , büyük ölçekli, katı bir soru formunun izlendiği ve sonuçlarının istatistiksel olarak değerlendirildiği araştırma türü(Niceliksel)

QUESTIONNAIRE: Kantitatif araştırmalarda soru formu.

RASP(Retail Average Selling Price): Ortalama perakende satış fiyatı(KDV dahil).

RATE CARD: Bir iletişim aracının reklam tarifesi, brüt liste fiyatı. Türkiye’de birkaç kamu kuruluşu dışında kimsenin kullanmadığı bir döküman.

RAITING: İzlenme oranı(%).

REACH: Erişim. Bir reklamı en az bir defa izleyenlerin evrene oranı.

REASON WHY: Tüketiciye yaptığımız vaadi destekleyen kanıtlar.

REDEEM: Tüketiciye verilen sözü yerine getirme.

REDEMPTION: Geri dönen kuponların veya yapılan başvuruların toplam dağıtılan miktara oranı.

REFUND: Promosyonda vaadedilen paranın tüketicinin ürünü satınaldıktan sonra posta ile gönderilmesi ve u tür promosyonların genel adı.

RELAUNCH(RELANSMAN): Mevcut ürünlerin birinin geliştirilerek, değiştirilerek yaniden pazara sunulması.

REMINDER: Yoğun bir reklam kampanyasından sonra veya çok yerleşmiş bir marka için yapılan, hatırlatmaya yönelik, detaya girmeyen kısa-öz kampanyalar.

REPEAT PURCHASE: Tüketicinin aynı ürünü iki kez üst üste satın alması. Marka bağlılığına giden yol.

ROI(Return On Investment): Bir kampanyanın mali başarısının ölçüsü. Kampanyanın sağladığı gelirin kampanya için yapılan harcamalara oranı.

ROLE PLAY: Genellikle satış teşkilatı eğitimlerinde katılımcılara roller verilerek gerçek yaşam oynanır.

SACRIFICE: Net bir hedef kitle tanımı yapabilmek için nüfusun önemli bir kesimini gözden çıkarmak.

SAMPLING: Tüketiciye az veya sıfır maliyetle küçük bir miktar ürünü ulaştırma.

SEASONALITY INDEX: Mevsimsellik endeksi.

SEGMENTATION: Bölümlemei kesimleme. Pazar küçük kesimlere ayrılır, bu sayede hedef tüketici daha iyi tanımlanır, o gruplara yönelik ürünler geliştirilir ve pazarlama programları hazırlanır.

SEQUENTIAL MONADIC: Bir ürün test yöntemi. Tüketiciye bir ürün verilir, kullandıktan sonra değerlendirmesi alınır. Daha sonra bir ürün daha verilir, ikinci ürünü kullandıktan sonra sadece bunun için değerlendirme alınır.

SHARE OF MARKET(SOM): Bir markanın Pazar (%) payı. Birim ve Ciro payı.

SHARE OF SEGMENT: Pazar payının segment bazında ifadesi(%)

SHARE OF SPENDING(SOS): Reklam harcamalarının GRP payı(%)

SHELF TALKER: Rafın kenarından aşağı sarkan, promosyon veya ürün mesajı taşıyan POP malzemesi.

SHRINK(WRAP): Ürünlerin birbirine veya promosyon malzemelerinin ürünlere ısı ile gerdirilmiş şeffaf plastik malzemeyle bağlanması.

SINGLE MINDED: Reklam mesajının tek, basit, ve anlaşılır bir satış fikri üzerine kurulmuş olması.

SKU(Stock Keeping Unit): Farklı ürün kodu taşıyan ve tek bir satış birimi olarak değerlendirilen her ürün veya ürün grubu ayrı bir SKU’dur.

SLOGAN: Bir markaya ait reklamlarda sürekli olarak tekrarlanan cümle ve sözler.

SLOW MOTION: Yavaş çekim.

STAND BY: Yedek reklam yeri.

STOCK FOOTAGE(SHOT): Hazır çekim. Bu hizmeti sağlayan kuruluşlardan alınarak filme montge edilen belgeseller veya çok sık kullanılan bazı görüntüler.

STORE CHECK: Esas anlamı satış noktalarında stok kontrolü. Genel anlamı, direkt satıştan sorumlu olmayan şirket çalışanlarının(Genel Müdür,..)yaptığı perakendeci ziyaretleridir.

STORYBOARD: Resimli taslak. Reklam filmi senaryosunun çizimler ve özet sahne bilgileriyle desteklendiği sunum biçimi.

SWEEPSTAKES: Kazananların sadece şansa bağlı olarak belirlendiği promosyon türü.

SWOT(Strengths- Weaknesses-Opporunities-Threats): Bir marka veya şirket için yukarıdaki unsurların irdelendiği analiz türü.
(BRAND) SWITCHER: Bir kategoride hiçbir markaya en ufak bir bağlılık eğilimi göstermeyen tüketici.

SYNDICATED: Abone türü araştırma.

TALENT COAST: Bir reklam filminde oynayan sanatçılara ödenen ücret.

TARGET AUDIENCE: Mesaj hedefi. Bir markanın iletişim stratejisini odakladığı çekirdek hedef kitle.

TARGET MARKET: Satış hedef kitlesi. Promosyon ve dağılım stratejileri satış hedefi kitlesine göre biçimlendirilir.

TEST MARKET: Yeni ürünü ülkenin tamamında değil bir bölümünde pazara vererek pazarlama planını test etmek, riski azaltmak.

THEME: Tema. Reklamcılıkta bir ürünün temel mesajını, konumlandırmasını içeren ana reklam kampanyası.

TIE-IN: Birleştirme, bağlama. Bir pazarlama aktivitesinin birden fazla marka için yapılması yada bir marka için yapılacak kampanyanın sürmekte ola diğer kampanyalarla birleştirilme çabası.

TOP OF MIND: Akla ilk gelen.

TRACKING: Genelde aylık periyodlarda tekrarlanan, markanın genel gücünün ve değişimlerin ölçüldüğü, esnek olmayan araştırma türlerinin genel adı.

TRADE MARKETING: Pazarlama karmasının PUSH ile ilgili kısmı ve bazı firmalarda bu faaliyetleri yürüten bölüm. Yeterince büyük organizasyonlarda pazarlama bölümü işin tüketici yönüne konsantre olur, dağıtım kanallarına yönelik pazarlama faaliyetlerini TM yönlendirir.

TRIAL: Tüketicinin bir ürünü satın alma veya numune dağıtımı neticesinde ilk kez kullanması.

TRIAL SIZE: Dağıtılan bedava veya düşük fiyatlı ve çoğu zaman küçük boy numune.

U&A(Usage and Attitude Survey): 2-3 yılda bir yapılıp kategorinin temel dinamiklerinin derinlemesine ölçüldüğü kapsamlı araştırma türü.

UNAIDED RECALL: Yardımsız hatırlama.

UPC(Universal Product Code): Barkod, çizgi kod.

UPFRONT: Planlama döneminin hemen başında medya yeri satınalma.

UPGRADE: Bir ürünün kalitesini yükseltmek, daha üst sosyo-ekonomik gruplara yönelik olarak yeniden konumlamak.

UPSCALE: Üst sosyo-ekonomik sınıfları tanımlamak için kullanılır.

URBAN: Kent, Kentli

USP(Unique Selling Proposition): Bir ürünün sahiplendiği, tüm çabalarını üzerine kurduğu ve başka hiçbir üründe olmayan tipik özelliği.

VALUE PROPOSITION: Değer önerisi. Hedef kitleye sunduğumuz fiziksel ve duygusal yararların ve bunları destekleyen kanıtların akıllı- uslu bir şekilde ifadesi.

VOICE OVER: Dış ses.

WEAR OUT: Yıpranma. Bir reklamın veya promosyonun etkinliğini kaybetmeye başladığı nokta

50 Markın Sırrı

1994 yılı Ağustos ayı. İstanbul yılın en sıcak günlerini yaşarken, Atatürk Havalimanı’nda Almanya’ya gitmek üzere heyecanla uçağımızı bekliyoruz. 40 kişilik Halk Dansları ekibimiz, tüm hazırlıklarını tamamlamış, pırıl pırıl, neşe içinde pasaport kontrolünden geçiyoruz. Bir örnek beyaz t-shirtlerimizin göğsündeki ay yıldızı yurtdışında, uluslararası bir festivalde taşımak bizlere ayrı bir gurur veriyor.
Yaklaşık 3 saatlik bir uçuşun ardından Hamburg’a iniyoruz. Havalimanında bizi karı-koca sempatik rehberlerimiz karşılıyor. Otobüsümüze biniyor ve 70 km.kuzeydeki Neustdat’a doğru yola çıkıyoruz. Rehberlerimiz yolda bize hoşgeldin derken, kalacağımız ailelerin adlarını da söylüyorlar. Hepimiz heyecanlıyız. Evlerinde bir hafta kalacağımız ev sahiplerimiz acaba nasıl insanlar ? O, çok bahsedilen Alman disiplinini görecek miyiz ? Onlarla iyi anlaşabilecekmiyiz ? Bir saatlik otobüs yolculuğunun ardından bu şirin sahil kasabasına alacakaranlıkta varıyoruz. Ailelerimiz bizi karşılamaya gelmiş. Herkes meraklı gözlerle birbirini süzüyor.
Arkadaşım Selçuk’la bir haftalık babamız ve annemizin evine doğru yola çıkıyoruz. Bu tatlı, orta yaş üzeri çiftle ortak konuştuğumuz bir dil yok ama hemen kaynaşıveriyoruz. Akşam yemeğini büyük iştah ve keyifle beraber yiyiyoruz. Yemekten sonra bize, sabah saat kaçta kahvaltı etmek istediğimizi, hatta kaç fincan kahve, kaç dilim ekmek yemek istediğimizi sorunca biraz afallıyoruz. Demek planlı olmak, hiçbirşeyi israf etmemek bu demek. Sabah söylediğimiz saatte kahvaltıdayız. Mis gibi kızarmış ekmek, çeştli peynir ve reçeller bizi bekliyor. Yeni ailemizle keyifle kahvaltı ediyoruz.
Kahvaltı sonrası, yurtdışından gelen tüm ekipler de dahil olmak üzere şehrin ilkokulunda buluşuyoruz. 16 ülkeden grupların katıldığı, her üç yılda bir yapılan, 40 yıldır süregelen bir Halk Dansları Festivali bu. Herkes birbirine meraklı gözlerle bakıyor. Acaba, daha evvel katıldığımız festivallerden arkadaşlarımız var mı diye etrafı süzüyoruz.
Organizasyon komitesi herşeyi planlamış, hiçbirşeyin aksamasına izin vermiyorlar. Herşey için bir “B” planı var. Bize programı detaylı anlatıyorlar. İlk gösteimiz o akşam yapılacak. Şehir merkezinde kurulan arenada gösteriler gerçekleşcek. Akşamki gösterimiz olağanüstü ilgi görüyor. İlk defa bir Türk ekibi festivale katılıyormuş. Alkışlar dinmek bilmiyor. Hepimiz kusursuz geçen bir gösterinin ardından yorgunluk atıyoruz.
3. gün yine kahvaltı sonrası okulda toplanıyoruz. Başkanımız bize önce 50’şer mark dağıtıyor. Buna bir anlam veremiyoruz. Daha sonra açıklama yapılıyor;
Festival Komitesi aylar evvel hazırlıkları yapmış. Tüm yazışmalar tamamlanmış, sıra gelmesi kesinleşen grupların barınması gelmiş.. Şehirdeki aileler gruplardan dansçıları paylaşırken, Türk grubunu kimse ağırlamak istememiş. Organizasyon komitesi şaşkın, ne yapacağını bilememiş. Bizleri otelde ağırlasalar durum ortaya çıkacak. Ve şöyle bir çözüm buluyorlar; ailelerde kalan her Türk folklorcu için 50 mark ödemeyi taahüt ediyorlar. Zorla da olsa, aileler bulunuyor ve ailelere konuk ettikleri her Türk misafir için 50 mark ödeniyor.
Ailelerin yanına yerleştikten iki gün sonra, grubumuzu misafir eden aileler toplanıp parayı iade etme kararı alıyorlar. Çünkü bekledikleri Türklerden çok farklı bir grupla karşılaşmışlar. Çağdaş Türkiye’nin aydınlık gençlerinin onlardan farklı olmadığını anlıyorlar ve paraları iade ediyorlar. Festival komitesi de zaten bütçeye koydukları bu parayı grubumuza veriyor. Bunu dinlediğimiz zaman yüreğimizde hem gurur, hem acı, hem de sevinç hissediyoruz. İki günde bu temiz insanların önyargılarını yıktığımız için sevinç, bu kadar yanlış bir imajımız olduğu için o an acı duyuyor, bu yüce milletin ferdi olduğumuz ve görevimizi layıkıyla yaptığımız için de gurur duyuyoruz. Yaptığımızın sadece dans etmek değil, kültür elçiliği yapmak da olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Festival tarihi boyunca aynı grubu iki defa çağırmayan komite Bakırköy Halk Oyunları Derneği’ni bir kez daha Almanya’ya davet ediyor ve biz bir sonraki festivalde tekrar ailelerimizle Neustadt’ta hasret gideriyoruz, ardından onları yani ailelerimizi ülkemizde ağırlıyoruz. 13 yıllık dostluklar da artarak devam ediyor.