Perşembe, Mayıs 11, 2017

Bir Türkiye Hayali

Selçuk Şirin hoca bir Türkiye sevdalısı. Bir eğitmen arkadaşımız söylemişti; Söylediği sende kalana “hoca” denir. Selçuk Şirin’e de hem akademik ünvanından hem de bu yazdıkları bende iz bıraktığından dolayı büyük bir mutlulukla hoca diyebiliyorum. Hürriyet Gazetesi’nde düzenli yazılarını takip ettiğim Şirin’in ikinci kitabı “Bir Türkiye Hayali” . Doğan Yayınlarından çıkan ve 238 sayfadan oluşan bu bilgi ve fikir küpü kitap bir nefeste okunuyor.
Son yıllarda hepimiz, ülke meseleleri ile çok ilgiliyiz. Hepimiz, çocuklarımız, yakınlarımız, kendimiz için daha yaşanabilir şartlar istiyoruz, insan olmanın en doğal hali bu. Selçuk Şirin, New York Üniversitesi’nde kürsü profesörü olmasına, Amerika’da ikamet etmesine rağmen, uzaklık ve zamansızlığı bahane edip ilgisini vatanından hiç esirgememiş. Düşünmüş, üretmiş, katkı sağlamış. Eğitim ve psikoloji alanında yüze yakın bilimsel yayına imza atmış olan Şirin 2015 yılında da ABD Bilimler Akademisi Komisyonu’na seçilmiş.
Adından da anlaşılacağı üzere “Bir Türkiye Hayali” gelişmiş, uygar bir Türkiye’yi hayal ediyor, anlatıyor, nasıl yapılacağı hakkında yol gösteriyor. Türkiye’de halen sorun olan ve tartışılan tüm konuların aslında zenginlik ve gelişmişlikle bağlantılarını sayısal verilerle, araştırmalarla destekliyor Selçuk Hoca. Kitap beş bölümden oluşuyor;
·         Toplum üzerine sayısal denemeler
·         Eğitim üzerine sayısal denemeler
·         Politika üzerine sayısal denemeler
·         Kalkınma üzerine sayısal denemeler
·         Çare biziz, konu başlıkları altında yazılar yer alıyor.
Kitabı öğretmen olan babasına adayan Şirin, akıcı ve umutlu dili, akılcı çözümleri ile ilgiyi hak ediyor. Kitabı adeta elinizden bırakamıyorsunuz.
Kitabın ilk yazısı “Neden birbirimize güvenmek zorundayız?” Kitabın daha başında toplumları bir arada tutan çimentonun güven olduğunu anlıyorsunuz. Dünyada, bireylerin birbirine en düşük güvenin olduğu toplumlara baktığınızda yakın zamanda iç savaş yaşamış olanlar olduğunu paylaşıyor yazar. Güvensizliğin her türlü melanetin başı olduğu o kadar net, o kadar yalın anlatılıyor ki, adeta toplumun tüm katmanları, bireylerin davranışları gözünüzün önünden geçiveriyor. Hemen kendinize soruyorsunuz; Benim ülkemin insanı neden kimselere güvenemiyor? Kitapta paylaşılan bir araştırmaya göre benim insanım, altı komşusundan beşine, beş arkadaşından dördüne güvenmiyor, güvenemiyor.
Yazının son paragrafını çok anlamlı buldum; “Artık duble değil, güven inşa etmemiz gerekiyor. Huzur için, ekmek için birbirimize güvenmekten ve bu güvenceyi yasalarla garanti altına almaktan başka çaremiz yok. Tercih bizim!”  

Bence yazarın çok üzerinde durduğu fakat yeterince gündemde yer almayan çok önemli bir konu da Suriyeli göçmen çocuklar. Bu çocukları eğitemediğimizde yaşanacak sorunlar çok vahim olabilir. Radikal İslamcı Afgan mültecilerle boğuşan Pakistan gibi sorun yaşamamak, Hindistan gibi hızını alan, gelişen ve uygar dünyaya koşarak katılmaya çalışan bir ülke olmak istiyorsak bu sorunu mutlaka çözmeli ve bu çocukları topluma kazandırmalıyız. Uygar Türkiye için kafa yoran herkes bu kitabı okumalı.