Pazar, Ağustos 01, 2021

"Ağ"lar nasıl "Bağ" olur?

 Ahmet Şerif İzgören hocamızla "Networking"i konuştuk :)



Z Raporu

Türkiye’de yazar kasa kullanılmaya başlaması ile birlikte “Z raporu” hayatımıza girdi. 

Nedir Z raporu ? Yazar kasadan günün sonunda alınan ve tüm işlemlerin özetinin yapıldığı bir rapor sistemidir. Eğer Z raporu alınmadan o gece dükkan kapatılırsa ertesi gün rapor alınmadan işlem yapılmaya çalışılırsa önemli sorunlar çıkarır. Bunu özellikle kullanıcılar çok iyi bilir.

İnsan canlısı icat ettiği bu raporu kendi hayatında günlük işlerinde uygulasa aslında ne kadar önemli bir gelişme kaydeder. Şunu hayal etsenize; eve geliyorsunuz, herkes uykuya çekildikten sonra en az 5 dakika yalnız kalıp günün muhasebesini yapıyor, o güne ait değerlendirmeleri yapıyorsunuz. O gün neler oldu ? Hayatımızı zenginleştiren neler oldu ve biz bunun için ne bedeller ödedik ? Her gün bu çalışmayı bıkmadan usanmadan yapsak, küçük ama küçücük iyileştirmeler yapsak ne müthiş bir gelişme olur. 

Çok sevdiğim bir eğitmen arkadaşım eğitimlerinde şunu anlatırdı; 

Kitap okumak istiyor ve okuyamıyor musunuz ? Her akşam yatmadan veya sabah kalkar kalkmaz 10 sayfa okuyun, sadece 10 sayfa. Yılda en az 3.600 sayfa okumuş olursunuz. Türkiye’de ortalama bir kitabın 200 sayfa olduğunu varsayarsak yılda en az 18 kitap okumuş olursunuz. Okuduğunuz her kitap hayatınızı %1 kolaylaştırsa bir yılda hayatınızda % 18 gelişme olur. 3 yılın sonunda bu rakam % 50’yi aşar. Ve 6 yılın sonunda bambaşka bir insan olursunuz.

Türkiye’de ıslak mendili icat eden ve yenilikçi bir çok uygulamayı hayata geçiren Ataman Özbay ağabeyimden duyduğum harika bir ritüel vardır. Sevgili Ataman ağabey her sabah sabah namazından sonra kendime iki soru sorarım diye anlatıyor;


Dün hayırlı ve verimli bir gün geçirdim mi ? Ülkeme, aileme, çevreme faydalı olacak faaliyetlerde bulundum mu ? (Z raporu :) )


5 yıl sonra nerede, hangi durumda olmak istiyorum ? Ve bunun için neler yapacağım ?

Ataman ağabeyin 70 yaşını aştığını söylersem her iki sorunun da ne kadar anlamlı ve sahici olduğunu tahmin edersiniz.

Hadi her gece, kendimize kısacık da olsa zaman ayırıp “Z raporumuzu” alalım, küçücük adımlarla iyileşmeye, gelişmeye yelken açalım.


Cumartesi, Mayıs 15, 2021

Hayattan Öğrendiklerim II

Değerler. Üzerinde çok da konuşmadığımız ancak hayatımızı derinden etkileyen değerler. Kişinin kendisine sorması ve keşfetmesi gereken öncül sorulardan biri: “Benim değerlerim ne?” Aslında bu soru, o kadar önemli ve kritik ki, kişi değerlerine uygun hareket etmediği zaman yaşam amacını bulamıyor, yaşam amacını bulamayınca da hayatta sürüklenip duruyor.

Yakın zamanda okuduğum bir kaynakta 140’ın üzerinde değer tespit edildiği yazılmıştı. En yaygın olanları aile, vatan sevgisi, paylaşmak, yardımda bulunmak diyerek sıralanıyordu. Değerlerimize uygun yaşamak mutluluğun ve verimliliğin kritik aşaması. Hayatta yaşadığımız zorlukların temelinde değerlerimize uygun işlerde çalışmamak, ortak değerlere sahip olmadığımız kişilerle beraber olmak, bu ilişkilerimizi sürdürmek, yaşanan olumsuzluklarda kendi payımızı düşünmeden başkasını veya başkalarını suçlamak geliyor. Oysa bir önceki yazımda bahsettiğim üzere gelişim yolculuğu kişinin kendisine güçlü ve anlamlı sorular sormasıyla başlıyor. Bu yolculuk öyle sahici ve büyüleyici ki, güzergahta yaşadığın her şey seni şaşırtmaya, öğretmeye, paylaşmaya çağırıyor. Bu paylaşımlar bizi zenginleştiriyor.

Ben hayattaki değerlerimi ancak 40 yaşından sonra tespit edebildim. Kendimi bu anlamda şanslı hissediyorum. Hayat boyu bunun üzerinde düşünmeyip, yaşam meşgalesi içinde debelenip duran o kadar çok kişiye rastladım ki, sayısını bile unuttum. Değerlerimi belirledikten sonra ona uygun hareket etmeye başlayınca hayat karşı bakışım, yaşam sevincim ve zorluklara direncim de değişti. Örneğin, gönüllülük benim önemli değerlerimden biri. Yaşadığım topluma herhangi bir karşılık beklemeden destek verebilmeyi çok önemsiyorum. Bunun için iki kuruluşa üye oldum, eğitimlerine katıldım, mesleğime uygun olarak da çeşitli yaş gruplarına bunlarla ilgili eğitimler verdim, veriyorum. Bu sayede o kadar farklı hayatlar, o kadar farklı hikayeler öğrendim ki, bunu meslek hayatımda mutlaka kullanıyorum. Aslında karşılık beklemeden yaptığım bir yardım, bana kat ve kat fazlasıyla geri dönüyor. Şuna yürekten inanıyorum, karşılığını göremesem de bu tip faaliyetlerle ilk günkü heyecanımla devam ederdim.

İyi güzel de ben değerlerimi nasıl bileceğim? Bunun yollardan biri de sertifikalı koçlardan biri ile yapacağınız görüşmeler olabilir, çeşitli gelişim kursları olabilir. Hem elimizin altında çok önemli, internet adında bir kaynak var. Aman dikkat bunu ararken, sosyal medyanın parlak dünyasında kaybolmayın.

Hadi şu andan itibaren adım atarak değerlerimizi bulmak için araştıralım, adım atalım. Değerlerimize uygun hayatlar kuralım ki, mutlu, bereketli, paylaşımcı bir hayatımız olsun çünkü biz bunu hak ediyoruz.


Pazartesi, Mart 15, 2021

Çalışanlar neden sorumluluk almak istemez?

Bir kurum ya da şirkette çalışanlar neden sorumluluk almak istemez? Bunun muhtelif sebepleri olabilir. Bu yazımda, bir iş yeri ziyaretinde gördüklerimi, şahit olduklarımı  paylaşmak istedim. Neden çalışanların sorumluluk almadığınının canlı bir örneğini gördüm, yaşadım.

İkinci neslin yönettiği biz şirketteydim. Kurucu baba daha pasif görev almış ve bütün sorumluluk ve yetkiyi büyük oğluna devretmişti. 

Sıklıkla, sayılar bize çok şey anlatıyor. Dünyada ve Türkiye’de, ikinci nesile geçen şirketlerin yüzdesi % 20’nin altında. Bu güzel aile şirketi o şanslı azınlıktan biri. 

Şirket giderek büyüyor, üretimini ve satışını arttırıyor. Her geçen gün yeni çalışanlar gruba katılıyor. 


Buraya kadar her şey normal gibi gözükse de patronun ana şikayet konusu, üzerinde çok yük olması ve çalışanların sorumluluk almaması oldu. Dikkatli dinledim, notlar aldım. Görüşmemizin ardından şirket içinde gözlemlerde bulunmaya başladım. 

İki gün sonra yatırılması gereken bir ödeme patrona söylediğinde; “Daha bunun iki gün ödemesi var” deyip çıkışırken, aynı gün ödenmesi gereken bir resmi kurumu harcı için, “Bu, bugün mü söylenir?” deyiveriyordu. 


Herkes bu öfkeden ve sabırsızlıktan nasibini alırken patronun üzerindeki yük giderek artıyordu. Geceleri uyku tutuyor mu diye sorduğumda, “Vallahi akşam üç defa uyandım, yatakta oturdum” deyiverdi.


Peki, sana sormadan bir iş yapılıyor mu diye sorduğumda; “Hele bir yapsınlar, mümkün değil. Mutlaka herşeyden haberim olmalı” demişti. 


Bu başarılı, girişken yönetici aslında çalışanların sorumluluk almaktan kaçınmasının asıl sorumlusunun kendisi olduğunun farkına varamamıştı.


Çalışanlarımıza değer vermediğimizde, bunu onlardan esirgediğimizde başımıza ne musibetlerin geleceği kestirilemez. Sürekli barut fıçısı gibi gezen yöneticilerin olduğu ortamlarda çalışanlar özellikle sorumluluk almaktan kaçınırlar. Çünkü bir şey söylediklerinde ne tepki alacaklarını kestiremezler. Bazen ekip arkadaşlarının içinde azar işiterek mahçup olurlar bazen de işe katkı sağlamak isterlerken heveslerinin kırıldığını içlerinde hissederler. 

Eğitimlerimizde ve danışmanlıklarımızda “iç iletişim”in önemini çok vurgularız. Sağlıklı bir iç iletişim şirket verimliliğini direkt olarak olumlu etkiler. 

Yetki devri yapmayan, yapamayan yöneticiler işlerin altında ezilirler.Bir süre büyük başarı ile yönetilen işler büyüdüğünde ekip genişler ve yeni çalışanlar takıma katılır. Ancak siz herşeyin size sorulmasını isterseniz bunun iki sebebi olabilir; ya o kişinin  yeteneğine, ya da o işi yapabileceğine güvenmiyorsunuz. Bu iki bileşenin toplamına da “yetkinlik” diyoruz. 

O zaman şu sorular akla geliyor; “Acaba doğru insanı seçtiniz mi, eğer doğru kişiyi seçtiyseniz, onu bir eğitim programından geçirdiniz mi? 

Yoksa yüzme bilmeyeni derin suya atmak gibi, işlerin ortasına mı attınız?

Önce soruları patron, yönetici olarak kendimize sormamız gerek. 

Neden sorumluluk almayan çalışanlarım var sorusunun cevabı belki de sizde gizlidir.