Pazar, Nisan 29, 2007

Nazım Hikmet'ten ...

Ben,
Senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak :
biri sen biri de ben.


www.siirdefteri.com 'dan alıntı

En güzel yemek

Herkesin en sevdiği yemekler içinde mutlaka annesinin en az "bir" yemeği vardır.
Yıllarca o maharetli elden çıkan, "damak çatlatan" yemekler beynimize ve kalbimize yer eder. O lezzete yakın tatlar ararız.
Anlatılan bir hikayeye göre, yeni evli bir geline kocası sürekli "Annemin yemeğine benzemiyor", "bir türlü o tadı bulamıyorum" der, dururmuş.
Genç kadın yeni tarifler öğrenir, çeşitli güzel yemekler yapar ama bir türlü kocasına beğendiremezmiş.
Günün birinde gelin hanım işe dalar ve ateşte yemeği unutur, yemeğin dibi tutar.
"Nasılsa kocam yaptığım yemekleri beğenmiyor, bu akşam da bunu yeriz" der, içinden.
Akşam olunca, eve gelen koca, yanık yemeği büyük bir iştahla yer ve ; "işte tam anamın yemeği gibi olmuş" der.
Meğer yıllarca yanık yemeğe alıştığı için o tadı arar dururmuş :)
Herkesin, sevdiği yemekleri ağız tadıyla yiyebildiği sağlıklı günler dileğiyle.

Ağız

İnsan, hayatta ne çekerse ağzından çekiyor.
Fazla yemek yiyor, dengesiz besleniyor, kilo alıyor, sağlığını kaybediyor.
Çok veya düşünmeden konuşuyor, yine kendine ve çevresine zarar veriyor.
Demek ki, kıssadan hisse; uzun ve mutlu yaşamın sırlarından biri "ağız"mış.
Hem, "kapalı ağıza sinek girmez" miş.

Perşembe, Nisan 26, 2007

Bağımlılık

Dünyanın en kötü şeyi nedir diye sorsalar tek cevabım olur; Herhangi bir şeye bağımlılık. İnsana, içkiye, sigaraya, sevgiliye...bağımlı olmak.
Bağımlı olmak insanı köleleştirir, bağlı olmak ise güzeldir. Bağlılık; insana paylaşımı, sevgiyi çağrıştırır.
Bağlılıkta vazgeçebilme seçeneğimiz vardır ve bu bizim kontrolümüzdedir, bağımlılıkta ise bu şansımız yoktur.
Hiçbirşeye bağımlı olmadığımız, ama bağlı olduğumuz değerler olması dileğiyle.

Salı, Nisan 24, 2007

İnsanlığın Hakimi

İnsan kağıdı keşfettiğinden beri insanlığın hakimi kağıttır. Evet, bildiğiniz kağıt. Şöyle bir düşünün, neden ? Cevabı o kadar basittir ki, hayatımızın her anı kağıtlara bağımlıdır. Toplumdaki yerimiz, eğitimimiz, saygınlığımız, kazandıklarımız hep elimizdeki çeşitli kağıtlarla ölçülür.
İyi eğitim almak için okullar bitiririz. Bize ne verilir ? Kağıttan bir diploma. Askere gidersiniz, teskere alırsınız, size bir kağıt verirler, askerliğinizi tamamladınız diye. Bir güzele gönül verirsiniz, nikah masasına oturursunuz, elinize kağıttan bir defter verirler, evli olduğunuzun belgesidir. Maaş alırsınız, size kağıttan paralar verirler. Maaşınızdan arttırdıklarınızla başınızı sokacak bir hayal edersiniz, o evin size ait olduğunu belirten tapu verirler. İnandığımız dinimizin kitabı bile kağıtlara yazılıdır.
Hele hele kimliksiz bir hiçsinizdir. O da bir kağıt değil midir ?
Ömrünüz sonlanır, ölüm kağıdınız olmadan sizi gömmezler bile. Kağıt icat edildiğinden beri insanın hakimidir.
İnsanoğlu iyi ki kağıdı keşfetmiş, o olmasaydı tüm bunlar nasıl gerçekleşirdi ?

Pazartesi, Nisan 23, 2007

Adana’daki koku

Nisan ayı sonunda Adana’ya gitmeye karar veriyoruz. Rezervasyonları yapıyor, biletlerimizi alıyoruz. Perşembe akşamüstü uçağa biniyor ve yaklaşık 1 saat 10 dakikalık bir yolculuktan sonra Adana’ya varıyoruz. Uçak neredeyse terminal binasının kapısına yanaşıyor. Uçaktan inerken olağanüstü güzel bitki ve ağaç kokuları bizi sarhoş ediyor. Sanki çiçek bahçesine indik. Hemen meraklı gözlerle etraftaki ağaç ve çiçeklere bakıyoruz; bu güzel koku nereden geliyor diye ? Kaynağını bulamıyoruz. Otele gitmek için taksiye biniyoruz. Taksici güler yüzlü ve nazik.
Ben merakla soruyorum; “ Çok güzel bir çiçek veya bitki kokusu var. Bu ne kokusu acaba ?
Taksici cevap veriyor ; “Abi, kebap kokusu olmasın ?”
Eh be kardeşim! Biz de kebapla çiçeğin kokusunu ayıralım artık.

Sade Kahve

Babam şeker hastasıydı. Hastalığı 40 yaşından sonra ortaya çıkmıştı. Tatlandırıcıların Türkiye’de henüz yaygın kullanılmadığı 80’li yılların başında annem babama yurtdışından gelen tatlandırıcılarla sütlü tatlılar yapıyor ama babam yine de normal şekerle yapılan tatlıları buluyor ve yiyordu. Rahmetli babam, her akşam yemekten sonra ablama seslenerek;
“ Kızım bana bir sade kahve yapar mısın?” derdi.
Babamı rol model alan ben de aynı şekilde seslenir ;
”Ablaaaaaa ! bana da sade kahve yapar mısın ? “ diye bağırır, ardından eklerdim ;
” Yanına da iki şeker koy. “

Perşembe, Nisan 19, 2007

Tavsiye

Okumak için yeterli zamanınız olmadığını düşünüyorsanız www.ozetkitap.com adresinden bazı kitapların özetine ulaşabilirsiniz. Yine kitap özetleri yapan www.libresca.com adresinden kitap özetlerine ulaşabilirsiniz. Bol okumalı günler dileğimle...

Özlü sözlerden seçmeler

Dil, ağrıyan dişe gider.

Yönetici dili, öğreten ve talimat veren bir dildir. Net, yalın ve keskindir.

İnsanlar kendilerine zayıf yönlerini gösterenlerden hoşlanmazlar.

Ünvanlar buz üzerindeki yazılardır.

Geç kalan her zaman haksız çıkar.

Hedefi olmayan bir gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.

Çarşamba, Nisan 18, 2007

Parlak Fikirler İçin Öneriler

Sorunu tanımlayın.

Beyin fırtınası yapın.

Tamamen istediğiniz şeye odaklanın.

Çözmeye çalıştığınız şeye gerçekten ilgi duyun.

Paralel sorun ve çözümler arayın.

Her görevi bir mücadele olarak görün.

Mücadeleyi/sorunu cazip hale getirin.

Hayal kurun!

Sakin olun, mola verin

Rutininizi değiştirin.

Bir not defteri taşıyın :)

İngilizce Pazarlama ve Satış terimleri

ABOVE THE LINE: Pazarlama bütçesinde yer alan medya reklamları.

BELOW THE LINE: Satış Promosyonu, Doğrudan pazarlama, POP malzemeleri gibi harcamalar.

CROSSING THE LINE: Entegre Pazarlama iletişimi.

ACTIVITY GRID: Markanın medya planı, promosyon planı, yeni ürünler ve diğer önemli projelerini bir sayfada gösteren özet yıllık plan.

ADCEPT BOARD: Konsept testlerinde kullanılan, üzerinde TV reklamını temsil eden bir resim ve markanın temel mesajının yer aldığı basılı malzeme.

ADDRESS HYGIENE: Adres listesindeki bilgilerin doğruluğu(Tüketici)

ADVERTISING CONTRACT: Reklamveren ile medya kuruluşu arasında yapılan reklam sözleşmesi.

ADVERTORIAL: Advertisement ve editorial kelimelerinden türetilen, reklamın sanki o yayın organının normal sayfalarından biri gibi sunulmasıdır.

AIDA(Attention Interest Desire Action): Başarılı iletişimin aşamalarını anlatan eski bir terim.

AIDED RECALL: Yardımla hatırlama

ALLOWANCE: Üretici firmanın brüt satış fiyatından aracı veya perakendecilere yaptığı indirimler.

ANIMATIC: Sesli storyboard.

ARTWORK: Reklam ve ambalaj baskısı için gerekli tüm malzemelerin (çizim, illüstrasyon, resim,..vb) toplamı. orjinal, basımdan bir önceki aşama. Ya da ART.

ASP(Average Selling Price): Bir döneme ait birim başına net satış hasılatı.

ATTITUDES: Tavır, tutum. Tüketicilerin değerlendirilen "şey" hakkındaki düşünceleri, duyguları ve aldıkları pozisyon.

ATTRIBUTE: Bir ürünün- kategorinin tüketici için önemli olan özellikleri, karakteristikleri.

AWARNESS: Tüketicinin bir marka veya reklamı bilme durumu ve oranı.

BACKGROUND: Bir öneri veya planın üzerine oturduğu geçmiş olaylar, rakamlar ve deneyimlerin derlenmesi.

BALANS SHEET: Bilanço

BANNER: Bez veya plastikten yapılan ve bir yerlere asılarak kullanılan tanıtım malzemesi.

BARTER: Takas. Reklam bedelinin reklamverenin ürettiği mal veya hizmet ile ödenmesi.

BDI(Brand Development Index): Bir markanın bir bölgede veya dönemde gösterdiği performansın yüzde ifadesi.

BENCHMARK: Ajansa üretecekleri yeni işi değerlendirmeleri amacıyla verilen standart(Mevcut kampanyalar veya başka hazır örnekler standart olarak verilebilir, yeni öneriler bu standartları aşmadığı sürece onaylanmaz ve "benchmark " yayına girer.

BENEFIT: Tüketicinin bir ürün veya hizmetten sağladığı veya bizim sağlayacağını iddia ettiğimiz fayda.

BILLBOARD: Büyük boy açıkhava reklam panosu.

BLIND PRODUCT TEST: Kör ürün testi.

BLUE PRINT: Ozalit. Özel mavi kağıdın üzerine şekillerin beyaz renkte çizildiği bir baskı türü.

BOGO: Buy one get one free cümlerisinin kısaltılmışı(B1G1F)

BONUS PACK: Aynı paraya daha fazla ürün verilen promosyon türü.

BOTTOM LINE: Gelir tablosunda vergiden önceki net kazanç satırı.

BOUTIQUE AGENCY: Yurtdışında reklamın sadece yaratıcı yönüyle ilgilenen ajans. Creative Boutique. Bizde, ambalaj, katalog, POP, gibi sadece grafik tasarım yapan ajanslar.

BRAND EQUITY: Tüketici tarafından satın alınan, fiziksel özelliklerinin yanısıra duygusal bağlantısı, sahsiyeti olan ve tatmin sağlayan bir karışım.

BRAND BUILDING: Marka inşaa etme.

BRAND POSITINING DOCUMENT: Marka konumlandırma dökümanı. Markanın sık değişmeyen temel unsurlarını içeren, tüm yönetim kademelerince imzalanan tek sayfalık döküman. Marka anayasası. MARKOD.

BRADN MANAGER: Marka Yöneticisi, Marka Müdürü, Marka sorumlusu.

BREAK EVEN: Başabaş Noktası(Payout)

BRIEF: Pazarlamadan ajanslara, hizmet faturalarına veya diğer departmanlara çıkan iş talepleri.

BUNDLE: Bir ürünü pazara verebilmemize yeterli olan tüm bilgilerin toplamı.Formülü, ambalajı, tasarımı, konsepti, konumlandırmayı, satış planı ve muhtemelen reklam filmini içerir.

BURST: Medya planında bir dönem çok yoğunlaşarak normalin üzerinde bir erişim (reach) ve frekans elde edilmesi.

BUYOUT: TV reklamında oynayan oyuncunun tüm haklarını bir defada satınalma.

CALL BACK: Anketörün daha önce bulamadığı deneğe veya aynı deneğe araştırmanın devamını yapmak amacıyla, tekrar uğraması.

CANNIBALIZE: Bir ürünümüzün satış artışının, aynı grupta yer alan başka bir ürünümüzün satışında azalmaya neden olması.

CASE: Karton koli.

CATEGORY: Aynı tüketici gerksinimini karşılayan ürünler grubu. Kategori.

CATEGORY FUNDAMENTALS: Pazarlamada bir kategoriyi yönetebilmek için gerekli temel bilgiler toplamı.

CATEGORY MANAGER: Group Brand Manager. Pazarlama organizasyonunda Grup Yöneticisi.

CHAIN STORE: Zincir Mağaza.

CHEESE CAKE: İçerdiği makul"seksi" unsurlarla dikkat çeken fotolar.

CIRCULATION: Tiraj. Süreli yayınların net satış rakamı.

CLEARING HOUSE: İndirim kuponlarını perakende noktalardan toplayıp tasnif eden ve bunları üretici firmalara teslimedip perakendeciler adına tahsilatı yapan hizmet kuruluşu.

CLIENT: Reklam ajansının müşterisi.

CLUTTER: TV ve radyoda kısa bir sürede üst üste yayınlanan reklam, program tanıtımmı, duyuruların toplamı. Kirlilik.(reklamın etkinliğini azaltıcı etkisi nedeniyle olumsuz anamda kullanılır)

COMMERCIAL: TV ve radio reklamı.

COLR SEPERATION: Renk ayırımı.

COMBO PACK: Banded pack. İki veya daha fazla ürünün birleştirilerek daha cazip fiyatla satılması.

CONCEPT: Kavram.Bir markanın hayatta niçin varolduğunun, nerede durduğunun ve tüketicisine sunduklarının özet ifadesi. Markanın özü, varoluş sebebi.

CONFIDENCE LEVEL: İstatistikte güvenilirlik derecesi.

CONSUMER GOODS: Tüketim ürünleri. Nihai tüketici tarafından, kişisel ihtiyacı için kullanılan ürünler.

CONSUMER INSIGHT: Tüketici araştırmalarından sağlanan verilere ek olarak gözlem, bilgi ve deneyimlerin birleştirilerek tüketici, dış çevre, trendler hakkında sahip olunan daha kapsamlı bilgi.

CONTINGENCY PLAN: Mevcut planın bir nedenle iptali halinde devreye girecek, onaylanmış alternatif plan.

CONTINUITY PROGRAMS: Nispeten uzun bir zaman içinde birkaç kez ürün satın almayı ödüllendiren promosyon türü.

CONVERSION: Bedave verilen numuneyi kullanan tüketicinin kendi iradesiyle o ürünü satınalması.

COOP AD: Perakendecinin sattığı ürünler için yaptığı reklam. Reklam maliyeti üretici firma ile paylaşılır.

COPY: Bir reklamın metni.

COST PER GRP(CPP(Cost per Point)): 1 saniyelik reklamı yayınlamak için ödenen miktarın, o reklamın izlenme oranına bölümü.

COST PER THOUSAND: Bin kişiye ulaşma maliyeti.

CREATIVE BRIEF: Yaratıcı Brief. Yaratıcı stratejinin oluşturulması yönünde ilk adım.

CREATIVE STRATEGY: Yaratıcı strateji.

CUSHION: Bütçe hazırlanırken , muhtemel olumsuzluklara karşı pazarlama bütçesine konulan ek hayali harcamalar ve reklam bütçesindeki şişirmeler.

DAY AFTER RECALL: Ertesi gün hatırlanma oranı. Bir reklam yayınlanmaya başladıktan 15-24 saat sonra yapılan testte çıkan hatırlanma oranı.(BRUKE TEST)

DAYPART: Bir TV veya radyo istasyonunun günlük yayınlarının bölündüğü zaman dilimleri.

DEAD NET PRICE: Bir ürünün tüm iskonto ve primleri düştükten sonraki müşteriye net maliyeti.

DEMOGRAPHICS: Hedef kitlenin yaş, cinsiyet, din, ırk, gelir gibi somut istatistiklerle ifadesi.

DIRECT MARKETING: Doğrudan pazarlama. Bir ürün veya hizmetin tüketici tarafından satın alınmasını sağlamak amacıyla potansiyel tüketici grubuna yönlendirilen ve bu kesimle çift yönlü bir iletişim kurarak onlardan cevap almayı amaçlayan aktivitelerin tümü.

DISPLAY: Tanzim-teşhir . Perakendeci ile anlaşarak ürünlerin her zamanki yerlerinin dışında ve dikkatçekici biçimde sergilenmesi.

DISTRIBUTION: Dağılım. Bir ürünün satıldığı noktaların toplam nokta sayısına bölünmesine Nümerik, o ürünü bulunduran noktaların toplam kategori satışından aldığı paya ise ağırlıklı dağılım denir.

DISTRIBUTOR: Bir sektörden sadece bir firmanın ürünlerini, o bölgenin tek yetkili satıcısı olarak satan ve genelde son perakende noktaya direkt ulaşan toptancı.

DOOR TO DOOR SAMPLING: Kapıdan kapıya numune dağıtımı.

DOWNSCALE: Alt sosyo-ekonomik sınıfları tanımlamak için kullanılır.

DRY RUN: Prova. Genellikle eğitim programlarını hazırlarken, eksiklikleri baştan görebilmek için özel bir grupla yapılan ilk tur(bedeva)

DUMMY: Ürün veya reklam kahramanının canlı veya cansız, büyük boy maketi.

EDITORIAL: Herhangi bir medyada, editör, yönetici veya patronların halkı ilgilendiren bir konuda görüş bildirdiği yazı veya program.

EMOTIONAL BENEFIT: Duygusal fayda. Ürünümüzü kullanan tüketicinin neler hissedeceği.

END BENEFIT: Son fayda. Nihai duygusal fayda.

ENDORSEMENT: Kabul görmüş bir otoritenin bir ürünün kullanımını onaylaması ve önermesi.

EVENTS MARKETING: Etkinlik pazarlaması. Genellikle sponsorluk şeklinde, bir promosyonu bir etkinliğe bağantılandırma.

EVERYDAY LOW PRICE: Bir ürün için, tüketici promosyonlarından vazgeçip aradaki farkı fiyata yansıtma ve ürünün fiyatını kalıcı olarak düşürme. Düşük fiyat politikasına geçiş.

EXECUTION: Uygulama. Reklam mesajının hangi yöntem , gereç ve tekniklerle iletileceğinin ifadesi.

EXPOSURE: Bir kişinin reklam ve promosyona muhatap olması. TV izlerken veya gazete okurkenkarşılaşması.

FACING: Yüz sayısı. Bir sırada üst üste üç ürün dizilse de "bir yüz" sayılır.

FEATURE: Perakendeci tarafından bir ürün için yapılan promosyonlar.(teşhir, fiyat,..)

FEE(BASIS): Reklamverenin ajans komisyonunu, yayınlanan reklam miktarından bağımsız olarak dönemsel sabit miktarda ödemesi.

FEEDBACK: İzleyiciden reklam yapan kimseye veya iletişim aracına , reklam yada başka bir konu ile ilgili olarak gelen anlamlı karşılık, tepki.

FLIGHT: Reklamın arfa verilmeden yayında kaldığı süreyi belirten bir medya planlama terimi.

FLOOR STAND: Kendi kendine ayakta duran, perakende noktalarda ürün sergilemekte kullanılan standlar.

FLOP: Başarısızlığa uğramış bir girişim.

FLOWCHART: Yıllık medya planının şematik gösetirimi.

FMCG: Fast Moving Consumer Goods.

FOCUS GROUP: Grup Tartışması.

FOLLOW-UP: Yeni bir ürünün piyasaya verilmesinden veya yeni bir reklam kampanyasının yayına girmesinden sonra bunu takiben gerçekleştirilen aktiviteler.

FOOTAGE: Bir reklam filminin kullanılabilir nitelikteki tüm çekimleri. Reklam filminin en uzun hali.

FRAGMENTATION: Reklam bütçesinin çok çeşitli medya arasında dağılması. Bütçenin gereğinden fazla dağıldığı durumlarda , olumsuz anlamda kullanılır.

FREE GOODS: Mal fazlası.

FREQUENCY: Bir reklamı en az bir kez izlemiş olan kişilerin bu reklamı ortalama kaç kez gördüğü.(OTS Oportunity to see)

GENERIC NAME: Bir kategori veya sınıfı tanımlamakta kullanılan , aslında bir marka olan isim.(Efes Pilsen, Selpak,..)

GONDOLA: Marketlerde bir raf grubu., adası.

GONDOLA END: Gondol Başı.

GREEN MARKETING : Çevreye daha az zararlı ürünlerin geliştirilmesi ve bunun direkt ya da dolaylı bir tüketici yararı olarak sunulması.

GROSS MARGIN: Brüt kar.

GRP(Gross Rating Point): Toplam izlenme oranı.

HALO EFFECT: Araştırmada tüketiciler sevdikleri bir markayı değerlendirirken objektif davranmayıp tüm özelliklerine hakettiğinden fazla puan verirler.

HARD COPY: Bir sunumda asetat, slide veya bilgisayar aracılığıyla aktarılan bilgilerin kağıda basılmış kopyaları.

HEAD LINE: Basılı reklamlarda tüketicinin ilgisini çekmek amacıyla iri punto ile yazılmış başlık cümlesi.

HEAVY USER: Bir markayı veya ürünü ortalamanın çok üzerinde kullanan tüketiciler.

HIATUS: Medya planlamada iki Flight arasındaki boşluk. Reklamsız dönem.

HOOK: Reklam metninde izleyicinin ilgisini çekmeyi hedefleyen bölüm. Çekiliş kampanyalarında büyük hediye.

HOUSEHOLD: Hane halkı. Kısaca HH.

IMPRESSION: Herhangi bir zaman diliminde , herhangi bir programı veya reklamı izleyenlerin sayısı(GRP*TV sahibi ev sayısı)

INCENTIVE: Satış personeline performans hedeflerini aşmaları durumunda verilen maddi veya ayni teşvikler.(sales incentive)

INFOMERCIAL: Information ve Commercial sözcüklerinden türetilmiştir. Noral TV programı görüntüsünde , birkaç dakikaya kadar uzayabilen reklamlara denir.

IN PACK: Ürün ambalajının içine yerleştirilen ve ancak tüketicinin ürünü satınalıp açmasıyla sahip olabileceği hediye ve bu tür hediyeli promosyonlara verilen ad.

INSERT: Bir süreli yayının içine katılmak üzere ayrı basılmış , yayınla birlikte ciltlenen veya araya sıkıştırılan reklamlar.(genellikle yayından daha kaliteli kağıda basılır)

IPCT(Identified Product Concept Test)Ürünün markalı olarak ve konseptiyle birlikte test edilmesi.

JINGLE: Reklamda çeşitli ses, söz ve efektlerin uyaklı biçimde dizelenmesiyle oluşturulan müzikal yapı.(Cingıl)

KICK BACK: Reklam ajansının , müşteriyi koruyabilmek için müşteri çalışanlarından bir kişiye yaptığı illegal ve ahlak dışı ödeme(komisyon)

KISS(Keep it short – simple, Keep it simple stupid): Bir işin kısa sürmesi dileğni ifade eden argo kısaltma.

LAPSED USER: Geçmişte ürünümüzü düzenli olarak kullanıp daha sonra bir nedenle vazgeçip başka markaya dönen tüketiciler.

LAUNCH: Lansman. Pazara kuvetli bir reklam-promosyon desteğiyle yeni bir ürün sunma.

LAYOUT: Basılacak herhangi bir işin taslak çizimi.

LIFESTYLE: Kişilerin fikirleri, tavırları, ilgi alanları ve harcama biçimleriyle ifadesini bulan bireysel yaşam biçimleri.

LINE EXTENSION: Tür çeşitlendirmesi. Mevcut bir marka ad altında piyasaya verilen yeni türler, varyantlar.

SIZE EXTENTION: Aynı ürünün farklı boyda piyasaya verilmesi.

LOSS LEADER: Perakendeci tarafından maliyetinin altında satılan ürün.(amaç tüketiciyi mağazaya çekerek kar marjı yüksek diğer ürünleri satmaktır.

LOTTERY: Piyango. Şansa bağlı promosyonlar.

MARKET DEVELOPMENT: Pazar geliştirmeç Üreticinin mevcut ürünleri için yeni pazarlar veya tüketici grupları bulma yoluyla rakibe bulaşmadan satışarını artırma çabaları.

MARKET NICHE: Pazarın özel bir tüketici grubuna hitab eden küçük ve iyi tanımlanabilen bir kesimi.

MDI(Market Development Index): Bir kategori için bölgesel pazarların ulusal pazar ortalamasına oranlarının yüzde ifadesi olup BDI ile birlikte incelendiğinde marka için o pazarlardaki potansiyeli gösterir.

MARKETING PLAN: Bir markanın yönünü belirleyen , hedeflerinin ve tüm faaliyet detaylarının bütçeleriyle birlikte yer aldığı yıllık plan.

MARKUP: Aşağıdan yukarıya kar marjı.

MASS MEDIA: Daha çok geniş kitlelere yayın yapan , TV, radyo, basın, outdoor gibi yaygın iletişim araçlarını tanımlamakta kullanılır.

MASS MERCHANDISE: Beyaz eşya , giyim, gibi çok değişik kategorilerden ürünler satan büyük mağaza.

MASTER: Filmin asıl kopyası.

MERCHANDISING: Ürünün satış noktasındaki bulunurluğunu ve görünürlüğünü sağlamaya yönelik pazarlama çabalarının tümü.

METHODOLOGY: Yapılan Pazar araştırmalasının yönetimi ve buna ilişkin detaylar.

ME TOO: Genellikle Pazar liderinin başarıyla uyguladığı birşeyi taklit etme. Aynı iddialarda bulunma, benzer tanıtım unsurları kullanma, aynı promosyonu yapma.

MILKING: Bir üründen kısa sürede maximum kazancı sağlamayı hedefleyen, ürünün uzun dönem hedeflerini gözardı eden kısa vadeli pazarlama stratejisi.

MONADIC TEST: Bir ürün testi yöntemi. Tüketici tek ürün kullanır ve sadece onu değerlendirir.

MOOD: Bir reklam filminin atmosferi, canlandırılan karakterlerin ruh hali.

NECKHANGER: Doğrudan şişeye asılarak tüketiciye ulaştırılan promosyon malzemesi.(NECKER)

NET MARGIN: Net kar marjı. Brüt kar marjından sabit giderleri çıkardığımızda kalan.

NET SALES: Net satış geliri= Brüt satış geliri – Tüm giderler.

NON-FOOD : Yiyecek dışı hızlı tüketim ürünleri. Büyük mağazalarda bu konuyla ilgili bölüm.

NON-TRIERS: Bir marka ile hiç direkt deneyimi olmamış tüketiciler.

NOT AVAILABLE: N.A. kısaltması bir tablodaki eksik verilerin sağlanamadığını , bulunamadığını belirtir.

NVO: Non Variable Overhead. Şirketin sabit giderleri.

OFF INVOICE: Fatura üzerinde yapılan direkt indirimler.

ON AIR: Reklam yayında.

OPEN END QUESTION: Açık uçlu soru. Cevapların önceden verilmediği , deneğin istediği gibi serbestçe cevaplayabileceği anket sorusu.

OPINION LEADER: Görüşleri ve davranışları diğer insanlar için model teşkil eden kişiler.

OUT OF STOCK: Stoksuz kalma.

OUTDOOR(ADVERTISING): Billboard, duvar, pano, afiş, hareketli araçların yüzeyine yapılan açıkhava reklamları.

OVERSTOCK: Genellikle bir kampanya nedeniyle satıcının gerek duyduğundan fazla yüklendiği mal.

OTS: Oppurtunity To See.

PACKAGE DESING: Ürün ambalajının şekil, boyut, kullanım, istifleme gibi tüm unsurlarıyla ele alınarak tasarlanması.

PACKAGE LABEL DESIGN: Sadece ambalaj üzzerindeki etiketin tasarımı.

PAIRED COMPARISON: Bir ürün testi yöntemi. Tüketiciye iki ürün verilir ve tüketici bir ürünü bir süre kullannır, daha sonra ikinci ürünü kullanır. Ürünleri karşılaştırmalı olarak değerlendirir.

PANTRY LOADING: Genellikle mevcut tüketicilerimizin , fiyat indirimleri veya promosyonlar nedeniyle her zaman aldıklarından daha fazla ürün almaları.

PENETRATION: Bir coğrafi bölgede bir ürünün veya promosyonun kişilere ulaşım yüzdesi.

PEOPLE METER: TV izleme oranlarının araştırılması için evlerdeki TV cihazlarına yerleştirilenve o anda kimin hangi kanalı izlediğini belirleyip sinyalleri merkez bilgisayara gönderen cihaz.

PERCEPTION: Algılama.

PILOT(STUDY/SURVEY): Pazar araştırmada soru formuna son şeklini vermek amacıyla yapılan ön deneme anketi.

PIPELINE: Lansman döneminde kanalların dolması için yapılan normalin üzerindeki sevkiyat.

P&L(Profit and loss statement): Kar-zarar tablosu veya bizim kullanacağımız şekliyle gelir tablosu.

POINT OF PURCHASE: Tüketicinin ürünümüzle karşı karşıya geldiği perakende nokta. Point Of Sale. Ayrıca bu noktalarda tüketicinin ilgisini çekme amacıyla kullanılan tanıtım malzemeleri.

POOL-OUT: Bir reklam için yapılan çekimlerden , aynı marka için üretilen diğer reklamlar.

POSITIONING: Konumlama Markanın hedef tüketici tarafından nasıl algılanması gerektiğinin pazarlamacı tarafından belirlenmesi ve bu yönde gösterilen çabaların tümü.

PREEMPT: Yeni bir rakip ürüne karşı veya mevcut rakibin beklenen bir hareketine karşı önceden tedbir alarak boş alan bırakmama veya önünü kesme çabası.

PREMIUM PACK: Ambalaj içinde veya üzerinde bedava hediye taşıyan ürün ve bu tür promosyonlara verilen ad.

PRIME TIME: TV veya radyo yayınında izleme ve dinleme oranının günün diğer bölümlerine göre en yüksek seviyeye çıktığı zaman dilimi.

PRIVATE LABEL(PRIVATE BRAND): Üretici firmanın kendi markaları dışında zincir mağazalar, toptancılar veya başka kuruluşlar için ürettikleri ürünler.

PROBE: Pazarlama profesyonellerinin tüketici ile bizzat görüşerek yaptıkları esnek mülakat.

PRODUCT MANAGER: Ürün yöneticisi.

PROMOTION: Satış promosyonu.

PROOF OF PURCHASE: Satın alma kanıtı. Tüketicinin bir malı veya hizmeti satın aldığını kanıtlayan ve genellikle bir promosyona katılım için gereken şey.

PROTOMONADIC: Bir ürün test yöntemi.Tüketici bir ürünü kullanır ve deneyimleri değerlendirilir.

PSYCHOGRAPHICS: Demografik verilerin alternatifi olarak hedef kitleyi yaşam tarzı , kafa yapısı veya davranış biçimleri bazında tanımlama(Psikografi).

PULL: Hedef tüketicide istek yaratarak ürün talebi oluşturmaya yönelik pazarlama aktivitelerinin genel adı.

PUSH: Dağıtım kanallarını yükleyerek malın aşağı doğru akmasını zorlamaya yönelik pazarlama aktiviteleri. Kanal Kampanyaları.

QUALITITATIVE: Derinlemesine mülakat, grup tartışmaları gibi küçük ölçekli , esnek, rakamlardan çok sözcüklerin ve fikirlerin irdelendiği araştırma türü(Niteliksel)

QUANTITATIVE: Rakamların öne çıktığı , büyük ölçekli, katı bir soru formunun izlendiği ve sonuçlarının istatistiksel olarak değerlendirildiği araştırma türü(Niceliksel)

QUESTIONNAIRE: Kantitatif araştırmalarda soru formu.

RASP(Retail Average Selling Price): Ortalama perakende satış fiyatı(KDV dahil).

RATE CARD: Bir iletişim aracının reklam tarifesi, brüt liste fiyatı. Türkiye’de birkaç kamu kuruluşu dışında kimsenin kullanmadığı bir döküman.

RAITING: İzlenme oranı(%).

REACH: Erişim. Bir reklamı en az bir defa izleyenlerin evrene oranı.

REASON WHY: Tüketiciye yaptığımız vaadi destekleyen kanıtlar.

REDEEM: Tüketiciye verilen sözü yerine getirme.

REDEMPTION: Geri dönen kuponların veya yapılan başvuruların toplam dağıtılan miktara oranı.

REFUND: Promosyonda vaadedilen paranın tüketicinin ürünü satınaldıktan sonra posta ile gönderilmesi ve u tür promosyonların genel adı.

RELAUNCH(RELANSMAN): Mevcut ürünlerin birinin geliştirilerek, değiştirilerek yaniden pazara sunulması.

REMINDER: Yoğun bir reklam kampanyasından sonra veya çok yerleşmiş bir marka için yapılan, hatırlatmaya yönelik, detaya girmeyen kısa-öz kampanyalar.

REPEAT PURCHASE: Tüketicinin aynı ürünü iki kez üst üste satın alması. Marka bağlılığına giden yol.

ROI(Return On Investment): Bir kampanyanın mali başarısının ölçüsü. Kampanyanın sağladığı gelirin kampanya için yapılan harcamalara oranı.

ROLE PLAY: Genellikle satış teşkilatı eğitimlerinde katılımcılara roller verilerek gerçek yaşam oynanır.

SACRIFICE: Net bir hedef kitle tanımı yapabilmek için nüfusun önemli bir kesimini gözden çıkarmak.

SAMPLING: Tüketiciye az veya sıfır maliyetle küçük bir miktar ürünü ulaştırma.

SEASONALITY INDEX: Mevsimsellik endeksi.

SEGMENTATION: Bölümlemei kesimleme. Pazar küçük kesimlere ayrılır, bu sayede hedef tüketici daha iyi tanımlanır, o gruplara yönelik ürünler geliştirilir ve pazarlama programları hazırlanır.

SEQUENTIAL MONADIC: Bir ürün test yöntemi. Tüketiciye bir ürün verilir, kullandıktan sonra değerlendirmesi alınır. Daha sonra bir ürün daha verilir, ikinci ürünü kullandıktan sonra sadece bunun için değerlendirme alınır.

SHARE OF MARKET(SOM): Bir markanın Pazar (%) payı. Birim ve Ciro payı.

SHARE OF SEGMENT: Pazar payının segment bazında ifadesi(%)

SHARE OF SPENDING(SOS): Reklam harcamalarının GRP payı(%)

SHELF TALKER: Rafın kenarından aşağı sarkan, promosyon veya ürün mesajı taşıyan POP malzemesi.

SHRINK(WRAP): Ürünlerin birbirine veya promosyon malzemelerinin ürünlere ısı ile gerdirilmiş şeffaf plastik malzemeyle bağlanması.

SINGLE MINDED: Reklam mesajının tek, basit, ve anlaşılır bir satış fikri üzerine kurulmuş olması.

SKU(Stock Keeping Unit): Farklı ürün kodu taşıyan ve tek bir satış birimi olarak değerlendirilen her ürün veya ürün grubu ayrı bir SKU’dur.

SLOGAN: Bir markaya ait reklamlarda sürekli olarak tekrarlanan cümle ve sözler.

SLOW MOTION: Yavaş çekim.

STAND BY: Yedek reklam yeri.

STOCK FOOTAGE(SHOT): Hazır çekim. Bu hizmeti sağlayan kuruluşlardan alınarak filme montge edilen belgeseller veya çok sık kullanılan bazı görüntüler.

STORE CHECK: Esas anlamı satış noktalarında stok kontrolü. Genel anlamı, direkt satıştan sorumlu olmayan şirket çalışanlarının(Genel Müdür,..)yaptığı perakendeci ziyaretleridir.

STORYBOARD: Resimli taslak. Reklam filmi senaryosunun çizimler ve özet sahne bilgileriyle desteklendiği sunum biçimi.

SWEEPSTAKES: Kazananların sadece şansa bağlı olarak belirlendiği promosyon türü.

SWOT(Strengths- Weaknesses-Opporunities-Threats): Bir marka veya şirket için yukarıdaki unsurların irdelendiği analiz türü.
(BRAND) SWITCHER: Bir kategoride hiçbir markaya en ufak bir bağlılık eğilimi göstermeyen tüketici.

SYNDICATED: Abone türü araştırma.

TALENT COAST: Bir reklam filminde oynayan sanatçılara ödenen ücret.

TARGET AUDIENCE: Mesaj hedefi. Bir markanın iletişim stratejisini odakladığı çekirdek hedef kitle.

TARGET MARKET: Satış hedef kitlesi. Promosyon ve dağılım stratejileri satış hedefi kitlesine göre biçimlendirilir.

TEST MARKET: Yeni ürünü ülkenin tamamında değil bir bölümünde pazara vererek pazarlama planını test etmek, riski azaltmak.

THEME: Tema. Reklamcılıkta bir ürünün temel mesajını, konumlandırmasını içeren ana reklam kampanyası.

TIE-IN: Birleştirme, bağlama. Bir pazarlama aktivitesinin birden fazla marka için yapılması yada bir marka için yapılacak kampanyanın sürmekte ola diğer kampanyalarla birleştirilme çabası.

TOP OF MIND: Akla ilk gelen.

TRACKING: Genelde aylık periyodlarda tekrarlanan, markanın genel gücünün ve değişimlerin ölçüldüğü, esnek olmayan araştırma türlerinin genel adı.

TRADE MARKETING: Pazarlama karmasının PUSH ile ilgili kısmı ve bazı firmalarda bu faaliyetleri yürüten bölüm. Yeterince büyük organizasyonlarda pazarlama bölümü işin tüketici yönüne konsantre olur, dağıtım kanallarına yönelik pazarlama faaliyetlerini TM yönlendirir.

TRIAL: Tüketicinin bir ürünü satın alma veya numune dağıtımı neticesinde ilk kez kullanması.

TRIAL SIZE: Dağıtılan bedava veya düşük fiyatlı ve çoğu zaman küçük boy numune.

U&A(Usage and Attitude Survey): 2-3 yılda bir yapılıp kategorinin temel dinamiklerinin derinlemesine ölçüldüğü kapsamlı araştırma türü.

UNAIDED RECALL: Yardımsız hatırlama.

UPC(Universal Product Code): Barkod, çizgi kod.

UPFRONT: Planlama döneminin hemen başında medya yeri satınalma.

UPGRADE: Bir ürünün kalitesini yükseltmek, daha üst sosyo-ekonomik gruplara yönelik olarak yeniden konumlamak.

UPSCALE: Üst sosyo-ekonomik sınıfları tanımlamak için kullanılır.

URBAN: Kent, Kentli

USP(Unique Selling Proposition): Bir ürünün sahiplendiği, tüm çabalarını üzerine kurduğu ve başka hiçbir üründe olmayan tipik özelliği.

VALUE PROPOSITION: Değer önerisi. Hedef kitleye sunduğumuz fiziksel ve duygusal yararların ve bunları destekleyen kanıtların akıllı- uslu bir şekilde ifadesi.

VOICE OVER: Dış ses.

WEAR OUT: Yıpranma. Bir reklamın veya promosyonun etkinliğini kaybetmeye başladığı nokta

50 Markın Sırrı

1994 yılı Ağustos ayı. İstanbul yılın en sıcak günlerini yaşarken, Atatürk Havalimanı’nda Almanya’ya gitmek üzere heyecanla uçağımızı bekliyoruz. 40 kişilik Halk Dansları ekibimiz, tüm hazırlıklarını tamamlamış, pırıl pırıl, neşe içinde pasaport kontrolünden geçiyoruz. Bir örnek beyaz t-shirtlerimizin göğsündeki ay yıldızı yurtdışında, uluslararası bir festivalde taşımak bizlere ayrı bir gurur veriyor.
Yaklaşık 3 saatlik bir uçuşun ardından Hamburg’a iniyoruz. Havalimanında bizi karı-koca sempatik rehberlerimiz karşılıyor. Otobüsümüze biniyor ve 70 km.kuzeydeki Neustdat’a doğru yola çıkıyoruz. Rehberlerimiz yolda bize hoşgeldin derken, kalacağımız ailelerin adlarını da söylüyorlar. Hepimiz heyecanlıyız. Evlerinde bir hafta kalacağımız ev sahiplerimiz acaba nasıl insanlar ? O, çok bahsedilen Alman disiplinini görecek miyiz ? Onlarla iyi anlaşabilecekmiyiz ? Bir saatlik otobüs yolculuğunun ardından bu şirin sahil kasabasına alacakaranlıkta varıyoruz. Ailelerimiz bizi karşılamaya gelmiş. Herkes meraklı gözlerle birbirini süzüyor.
Arkadaşım Selçuk’la bir haftalık babamız ve annemizin evine doğru yola çıkıyoruz. Bu tatlı, orta yaş üzeri çiftle ortak konuştuğumuz bir dil yok ama hemen kaynaşıveriyoruz. Akşam yemeğini büyük iştah ve keyifle beraber yiyiyoruz. Yemekten sonra bize, sabah saat kaçta kahvaltı etmek istediğimizi, hatta kaç fincan kahve, kaç dilim ekmek yemek istediğimizi sorunca biraz afallıyoruz. Demek planlı olmak, hiçbirşeyi israf etmemek bu demek. Sabah söylediğimiz saatte kahvaltıdayız. Mis gibi kızarmış ekmek, çeştli peynir ve reçeller bizi bekliyor. Yeni ailemizle keyifle kahvaltı ediyoruz.
Kahvaltı sonrası, yurtdışından gelen tüm ekipler de dahil olmak üzere şehrin ilkokulunda buluşuyoruz. 16 ülkeden grupların katıldığı, her üç yılda bir yapılan, 40 yıldır süregelen bir Halk Dansları Festivali bu. Herkes birbirine meraklı gözlerle bakıyor. Acaba, daha evvel katıldığımız festivallerden arkadaşlarımız var mı diye etrafı süzüyoruz.
Organizasyon komitesi herşeyi planlamış, hiçbirşeyin aksamasına izin vermiyorlar. Herşey için bir “B” planı var. Bize programı detaylı anlatıyorlar. İlk gösteimiz o akşam yapılacak. Şehir merkezinde kurulan arenada gösteriler gerçekleşcek. Akşamki gösterimiz olağanüstü ilgi görüyor. İlk defa bir Türk ekibi festivale katılıyormuş. Alkışlar dinmek bilmiyor. Hepimiz kusursuz geçen bir gösterinin ardından yorgunluk atıyoruz.
3. gün yine kahvaltı sonrası okulda toplanıyoruz. Başkanımız bize önce 50’şer mark dağıtıyor. Buna bir anlam veremiyoruz. Daha sonra açıklama yapılıyor;
Festival Komitesi aylar evvel hazırlıkları yapmış. Tüm yazışmalar tamamlanmış, sıra gelmesi kesinleşen grupların barınması gelmiş.. Şehirdeki aileler gruplardan dansçıları paylaşırken, Türk grubunu kimse ağırlamak istememiş. Organizasyon komitesi şaşkın, ne yapacağını bilememiş. Bizleri otelde ağırlasalar durum ortaya çıkacak. Ve şöyle bir çözüm buluyorlar; ailelerde kalan her Türk folklorcu için 50 mark ödemeyi taahüt ediyorlar. Zorla da olsa, aileler bulunuyor ve ailelere konuk ettikleri her Türk misafir için 50 mark ödeniyor.
Ailelerin yanına yerleştikten iki gün sonra, grubumuzu misafir eden aileler toplanıp parayı iade etme kararı alıyorlar. Çünkü bekledikleri Türklerden çok farklı bir grupla karşılaşmışlar. Çağdaş Türkiye’nin aydınlık gençlerinin onlardan farklı olmadığını anlıyorlar ve paraları iade ediyorlar. Festival komitesi de zaten bütçeye koydukları bu parayı grubumuza veriyor. Bunu dinlediğimiz zaman yüreğimizde hem gurur, hem acı, hem de sevinç hissediyoruz. İki günde bu temiz insanların önyargılarını yıktığımız için sevinç, bu kadar yanlış bir imajımız olduğu için o an acı duyuyor, bu yüce milletin ferdi olduğumuz ve görevimizi layıkıyla yaptığımız için de gurur duyuyoruz. Yaptığımızın sadece dans etmek değil, kültür elçiliği yapmak da olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Festival tarihi boyunca aynı grubu iki defa çağırmayan komite Bakırköy Halk Oyunları Derneği’ni bir kez daha Almanya’ya davet ediyor ve biz bir sonraki festivalde tekrar ailelerimizle Neustadt’ta hasret gideriyoruz, ardından onları yani ailelerimizi ülkemizde ağırlıyoruz. 13 yıllık dostluklar da artarak devam ediyor.