Perşembe, Mart 15, 2018

Bahar

Beş yıl oldu, Arap kızı geleli. Bahar demişlerdi, bir hevesle başlamıştı her şey. Özgürlüklere kavuşabilecektik. Olmadı, olamadı. Bir gece ansızın kulağımızda patlayan bombayla kalktık. Karım, kızım ve yıkıntı altında kalan anam. Nasıl kaçtık oradan bir eşyamızı bile almadan. Gece boyu yürüyüş. Türkiye sınırı. Parasız pulsuz, yollar, sefillik, insana bir pislikmiş gibi bakan gözler. Türkiye’den botla geçmeye çalışırken Yunan devriyesinin batırdığı botumuz. Dostlarım can veriyor şişme botta, vücutları şişiyor ama. İnanamıyorum, bakıyorum, bakıyorsun. Gece soğuğunda bir titreme alıyor suda herkesi., sabah aydınlığında karaya vurduğumuzda bizleri fırına sokacak gibi sarıyorlar folyo filmlere. Oysa vücudumuz değil sarılan, serçe ruhumuz.
Dört yıl mülteci kampı. Fakirlik, şiddet, her şeyden kötüsü umutsuzluk. İşte o en çok bana kıyan.
Savaş bitti, evimize dönecekmişiz diyorlar. Evim kaldı mı benim? Oyuncak dükkanım. Anamın, yıkıntılar arasında kalan bedenini bile çıkaramadım. O havayı teneffüs etsem boğulur muyum? Hatıralarımı canlandırabilir miyim? Tanrı bize yaşattığı bu cehennemi cennete çevirmemize müsaade eder mi?
Bilmeyi ne çok isterdim.