Cumartesi, Temmuz 09, 2016

İncir Kuşları

2011 yılında eşim, o zamanlar  altı yaşında olan kızım ve kayınvalidemle, anne tarafından ailemizin köklerinin dayandığı  Saraybosna’ya bir seyahat yapmıştık.Rahmetli büyükbabamın doğduğu, delikanlı çağlarında ayrıldığı, zaman zaman hasretle, özlemle anlattığı topraklara gitmek beni çok heyecanlandırmıştı. Seyahatimiz Nisan ayının bir güneşli gününde başladı ve dört gün sürdü. Heyacan, merak, çoşku, hüzün tüm duygular içimde kıpır kıpır birbirine karışıyordu.
1990’lı yılların ortasında korkunç bir savaşla kıyıma uğrayan güzel insanlarımın, duygudaşlarımın, kandaşlarımın, soydaşlarımın vatanı Bosna. Kaldığımız dört gün bizi ailece çok etkiledi. Çünkü hâlâ, savaşın derin izleri insanların yüzlerinde okunabiliyordu.
Bosna savaşının olduğu yıllarda yirmili yaşlarımın başındaydım.  Patlamaları, katliamları TV’de izler, gazetelerde okurken adeta kanım donuyordu. Saraybosna’daki pazar yeri vahşeti bugün bile gözlerimin önündedir. Yıllar sonra, katliamının olduğu yeri ziyaret ederken hep o görüntüler aklımdaydı. ( Pazar yeri hâlâ pazar olarak kullanılıyor) . Her ne kadar duygulansanız da, tarifi imkansız kızgınlık duysanız da Saraybosna’ya gitmeden oradaki hüznü kelimelerle anlatmanız mümkün değil. O sadece yüreğin derinliklerinde hissedilebiliyor. Bu seyahatten bir yıl sonra yine yollara düştük, Bosna yine bizi çağırıyordu. Elemi, kederi, hasreti, misafirperverliği, mertliği, direnmeyi bize hissettirmek için yine bizi bekliyordu. Kırmadık bir kere daha gittik.
Bir kitap tanıtımı için uzun bir giriş olabilir ancak bunu yazmamdaki amaç bendeki Bosna hakkında farkındalığın hangi seviyeye çıktığı, bana nelere hissettirdiği hakkında biraz olsun fikir vermekti. Seyahatlerimizden sonra Bosna hakkında elime ne geçerse okudum. En çok etkilendiğim kitaplardan biri de Sinan Akyüz’ün Bosna Savaşı’nda geçen gerçek bir hikayeyi anlatan “İncir Kuşları” romanı oldu. 2012 yılı Şubat ayında ilk baskısı yapılan bu güzel kitap, aynı yılın Aralık ayına geldiğinde 20. baskısını yapmış. Alfa yayınlarından çıkan 328 sayfalık bu “inci” kitap okuyucudan da hak ettiği ilgiyi görmüş.
Roman, Boşnak kızı Suada’nın hüzünlü, acı dolu gerçek hikayesi. Her savaşta olduğu gibi, bunda da en çok siviller zarar görmüş. Suada’nın yaşadığı travmayı, acıyı anlatacak kelimeleri ben bulamadım ancak Sinan Akyüz bu duyguyu okuyucularına çok güzel aktarmış. Zaman zaman gözyaşlarınız sayfaları ıslatabilir, boğazınıza bir yumruk tıkanırken, içten içe ürperebilirsiniz. Akyüz, bu romanı ile beni adtea kendine müptelâ etti.
Romanda savaşın ana çıkış sebebi olan Sırp milliyetçiliğinin I.Kosova Savaşı’na dayandığı da anlatılıyor. Her iki tarafın korkunç kayıplar verdiği savaştan sonra I.Murat’ın ; “Allah bana bir daha böyle zafer göstermesin” dediği rivayet ediliyor. Bu savaş bir dönüm noktası olmuş, yüzyıllardır bu yenilginin intikamıyla yanmış Sırp milliyetçiler.
Kitapta Akyüz zarif betimlemeler ve tespitler  yapıyor. “Bir kadının saf güzelliği, sabah yataktan kalktıktan sonra belli olurmuş” derken, bir başka bölümde aşk ile ilgili “Gönül ağız açınca, dil konuşmaz olur, susar” diyerek arada okuyucuya nefes molaları veriyor.   
Sinan Akyüz günümüz çok okunan ve başarılı romancılarından biri. Bosna dramını anlattığı çok acıklı, hakikatli, keder dolu romanı okunmayı hâk ediyor.

Savaşsız, çocukların alabildiğine güldüğü, aydınlık bir dünya hâyâli ve duasıyla.

Hiç yorum yok: