2011 yılında eşim, o zamanlar altı yaşında olan kızım ve kayınvalidemle,
anne tarafından ailemizin köklerinin dayandığı
Saraybosna’ya bir seyahat yapmıştık.Rahmetli büyükbabamın doğduğu,
delikanlı çağlarında ayrıldığı, zaman zaman hasretle, özlemle anlattığı
topraklara gitmek beni çok heyecanlandırmıştı. Seyahatimiz Nisan ayının bir
güneşli gününde başladı ve dört gün sürdü. Heyacan, merak, çoşku, hüzün tüm
duygular içimde kıpır kıpır birbirine karışıyordu.
1990’lı yılların ortasında korkunç bir savaşla kıyıma
uğrayan güzel insanlarımın, duygudaşlarımın, kandaşlarımın, soydaşlarımın
vatanı Bosna. Kaldığımız dört gün bizi ailece çok etkiledi. Çünkü hâlâ, savaşın
derin izleri insanların yüzlerinde okunabiliyordu.
Bosna savaşının olduğu yıllarda yirmili yaşlarımın
başındaydım. Patlamaları, katliamları
TV’de izler, gazetelerde okurken adeta kanım donuyordu. Saraybosna’daki pazar
yeri vahşeti bugün bile gözlerimin önündedir. Yıllar sonra, katliamının olduğu
yeri ziyaret ederken hep o görüntüler aklımdaydı. ( Pazar yeri hâlâ pazar
olarak kullanılıyor) . Her ne kadar duygulansanız da, tarifi imkansız kızgınlık
duysanız da Saraybosna’ya gitmeden oradaki hüznü kelimelerle anlatmanız mümkün
değil. O sadece yüreğin derinliklerinde hissedilebiliyor. Bu seyahatten bir yıl
sonra yine yollara düştük, Bosna yine bizi çağırıyordu. Elemi, kederi, hasreti,
misafirperverliği, mertliği, direnmeyi bize hissettirmek için yine bizi
bekliyordu. Kırmadık bir kere daha gittik.
Bir kitap tanıtımı için uzun bir giriş olabilir ancak bunu
yazmamdaki amaç bendeki Bosna hakkında farkındalığın hangi seviyeye çıktığı,
bana nelere hissettirdiği hakkında biraz olsun fikir vermekti.
Seyahatlerimizden sonra Bosna hakkında elime ne geçerse okudum. En çok
etkilendiğim kitaplardan biri de Sinan Akyüz’ün Bosna Savaşı’nda geçen gerçek
bir hikayeyi anlatan “İncir Kuşları” romanı oldu. 2012 yılı Şubat ayında ilk
baskısı yapılan bu güzel kitap, aynı yılın Aralık ayına geldiğinde 20.
baskısını yapmış. Alfa yayınlarından çıkan 328 sayfalık bu “inci” kitap
okuyucudan da hak ettiği ilgiyi görmüş.
Roman, Boşnak kızı Suada’nın hüzünlü, acı dolu gerçek
hikayesi. Her savaşta olduğu gibi, bunda da en çok siviller zarar görmüş.
Suada’nın yaşadığı travmayı, acıyı anlatacak kelimeleri ben bulamadım ancak
Sinan Akyüz bu duyguyu okuyucularına çok güzel aktarmış. Zaman zaman
gözyaşlarınız sayfaları ıslatabilir, boğazınıza bir yumruk tıkanırken, içten
içe ürperebilirsiniz. Akyüz, bu romanı ile beni adtea kendine müptelâ etti.
Romanda savaşın ana çıkış sebebi olan Sırp milliyetçiliğinin
I.Kosova Savaşı’na dayandığı da anlatılıyor. Her iki tarafın korkunç kayıplar
verdiği savaştan sonra I.Murat’ın ; “Allah
bana bir daha böyle zafer göstermesin” dediği rivayet ediliyor. Bu savaş
bir dönüm noktası olmuş, yüzyıllardır bu yenilginin intikamıyla yanmış Sırp
milliyetçiler.
Kitapta Akyüz zarif betimlemeler ve tespitler yapıyor. “Bir
kadının saf güzelliği, sabah yataktan kalktıktan sonra belli olurmuş”
derken, bir başka bölümde aşk ile ilgili “Gönül
ağız açınca, dil konuşmaz olur, susar” diyerek arada okuyucuya nefes
molaları veriyor.
Sinan Akyüz günümüz çok okunan ve başarılı romancılarından
biri. Bosna dramını anlattığı çok acıklı, hakikatli, keder dolu romanı okunmayı
hâk ediyor.
Savaşsız, çocukların alabildiğine güldüğü, aydınlık bir
dünya hâyâli ve duasıyla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder