Erdem Aksakal bir beyaz yakalı. Yazılarını ilk olarak Ot
dergide okuduğum yetenekli yazarın ilk kitabı Ot Kitap’tan piyasaya çıktı.
Toplam 157 sayfadan oluşan kitabın dili çok renkli. Sıcak satırlar sizi bir
anda konunun içine çekiveriyor. Bir de, siz de beyaz yakalı bir çalışansanız,
“Bu kadar mı benzer olur herşey” diyerek hem hayret ediyor, hem de içten bir
kahkaha patlatıyorsunuz.
Aksakal 1980 doğumlu bir genç yazar. Üst düzey bir beyaz
yakalı olan Aksakal, plazalarda çalışan kesimin kendini beğenmiş tavırlarını
çok güzel hicvediyor. Kitabının başında; “Kariyer adlı mazotla çalışan, insan
suretindeki makinelerden bahsedeceğim” diyerek okuyucuyu bir anda konunun içine
dahil ediveriyor.
Beyaz yakalıların işçi olmasına rağmen bu gerçeği reddeden,
kendisini patron zanneden acayip bir zümre olduğundan dem vuruyor. Aslında
kitabın bir anlamda, beyaz yakalıların kötü çocuklar olmadığını ispat etme ve
verilen gazı kolayca yuttuğunun hesabını verme çabası olarak nitelendiriyor.
Plazalarda görünen ve renkli olarak zannedilen yaşamın gerçeğinde bir beyaz
yaka gibi renksiz ve soluk olduğunu adeta yüzünüze çarpıyor.
Satır aralarında şiirsel anlatımlar aynı zamanda felsefik
bir derinlik de katıyor kitaba. “Ayna kaplı olması tesadüf değil plazaların.
Hem havalı görünür hem de aynalar –Kendini ancak bu binanın dışındayken
tanıyabilirsin- der.”
Bazen de yumuşak bir fiske atıyor okuyucunun yüzüne yazar; ”
Zaten orta halli bir şirketteki finans müdürünün, pazarlama şefinin lider mider
olmadığını aptallar bile bilir” deyiveriyor.
Network denilen sihirli kelimenin, ilişkiler ağının nelere
kâdir olduğunu açık örneklerle anlatıyor, hem de pek sıcak örneklerle beziyor
cümlelerini. Kendini çaresiz hisseden beyaz yakalının dertlerini söylenerek yok
etmeye çalıştığından bahsediyor.
Oysa Türk Milleti’nin genel karakteristiğidir söylenmek. Zûl
gelir bize söylemek, şikayeti bildirmek.Hem belki yandaş bulamayız söylerken,
ama destekçi, onaycı buluruz söylenirken.
Kitaba adını veren beyaz yakalının harika mottosunu ise
şöyle yazmakta Aksakal; “Sen, aslında meyhaneye giderken parayı iki şeye
veriyorsun, yemek ve ortama. Eh, meyhane bir bar ya da klüp olmadığına sadece aynı masada
oturduğun insanlarla muhatap olduğuna göre, ortamdan sana ne ? “ Şovunu
yapabileceğin tek alan kalır, yemek. Beyaz yakalı bu denklemi aylar yıllar önce
kurmuş ve değişmez kriter aklına kazınmıştır;
“Mezeleri güzel mi?”
Bu neşeli, çarpıcı kitabı özellikle beyaz yakalıların
okumasını tavsiye ediyorum. Pişman olmayacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder